RUHUN SOKAK GÜRÜLTÜSÜ DÜŞ RİTMİNDE

THE DIN OF STREET SPIRIT SOUNDS IN THE RYTHME OF DREAMS

17 Mart 2009 Salı

Yeni Bir Kentçilik İçin Reçete


Haşmetmeap, ben başka ülke vatandaşıyım.

Şehirde sıkılıyoruz, artık hiç güneş tapınağı yok. Geçen kadınların bacakları arasında Dadaistler İngiliz anahtarı, Gerçeküstücüler kristal ayaklı bardak bulmak istemişlerdi, bu artık kayboldu. Verişmiş bütün sözleri suratlarda okumayı biliyoruz, morfolojinin son raddesi. Afişlerin şiiri yirmi yıl boyunca sürdü. Şehirlerde sıkılıyoruz, kamusal yolların üzerindeki pankartlarda kalmış son gizemli şeyleri keşfedebilmekiçin yapış yapış yorulmamız gerekiyor, mizahın ve şiirin son raddesi.


Bütün şehirler jeolojiktir ve şehirlerde, efsanelerinin büyüsünü kuşanmış hayaletlerle karşılaşmadan üç adım atamazsınız. Kerteriz noktalarının bizi durmaksızın geçmişe doğru çektiği kapalı bir görünüm içinde dönüp durmaktayız. Bazı hareketli açılar, bazı uçucu perspektifler mekanın kökensel kavramlarını sezinler gibi olmamızı sağlar ama, bu görü parçalı olarak kalır. Bunu folklorik anlatıların sihirli ortamlarında ve gerçeküstü yazılarda aramak gerekir: şatolar, sonu olmayan duvarlar, unutulmuş küçük barlar, Mamut’un ini, Gazinoların aynaları.


Mösyö Corbusier’nin fabrika ve hastanelere, bir de geleceğin hapishanelerine yaraşır tarzı kendisinin olsun: O hala kilise inşaatına el atmadı mı? O kalitesiz betonarme yığınları altında insanı böyle ezmek istemesi için bir şahsiyetin nasıl bastırılmış duygular besliyor olduğuna dair hiçbir fikrim yok – suratı çirkin, dünya görüşleri ondan da çirkin. Betonarme, ki mekanın havadaki bir eklemlenmesini, cayır cayır yanan gotiğin de üstüne çıkarak sağlayabilecek kaliteli bir malzemedir. İnsanı kolaylıkla serseme çevirebilir. Ama Corbusier’nin herhangi bir maketi bende hiç vakit kaybetmeden intihar etme isteğini uyandıran tek imgedir. Onun civarlarındayken neşeden arta kalan herşeyin rengi solar. Aşkın da –tutkunun da- özgürlüğün de.

Karanlık, aydınlatmanın; mevsimler, klimalı odaların karşısında geri çekiliyor: Gece ve gündüz cazibesini kaybederken, tan vakti de yitip gidiyor. Kentli insanlar kozmik gerçeklikten uzaklaşmayı düşünür ve bunun üzerine daha fazla hayal kurmazlar. Nedeni açıktır: Hayal, başlangıç noktasını gerçeklikten alır ve onun içinde gerçekleşir.

Mimari, zamanı ve mekanı birbirine eklemlemenin, gerçekliği koşullara uyarlamanın, hayaller kurmanın en kolay yoludur. Sözkonusu olan sadece plastik eklemlemeler, uyarlamalar ve geçici bir güzelliğin ifadesi değil, insan isteklerinin ve bu istekleri gerçekleştirmekteki ilerlemesinin ezeli-ebedi eğrisi içinde yer alan, etki uyandıran bir uyarlamadır.

Yarının mimarisi o halde, zaman ve mekanın o zamanki kavramlarını birbirine eklemlemenin bir yolu olacaktır.

Mimari bütünlük, uyarmaya açık olacaktır. Görünümü, içinde yaşayanların isteklerine bağlı olarak kısmi ya da bütün olarak değişiklikler gösterecektir.

Ancak yeni bir uygarlığı ifade ediyorsa yeni mimariden bahsedilebilir. (Açıktır ki yüzyıllardır ne uygarlık ne de mimari başgöstermiştir, ortaya çıkan yalnızca deneyimlerdir ki onların da birçoğu ıskalanmıştır: Gotik mimariden bahsedebiliriz, ama iki sistem de benzer eğilimler gösterdiği, ortak amaçlar güttüğü halde, Marksist ya da kapitalist bir mimari yoktur.)

Haliyle herkesin bize bize hangi uygarlık taslağı üzerinde bir mimari kurmak istediğimizi sormaya hakkı vardır. Bir uygarlığın ilk adımını oluşturan noktaları çabucak hatırlayalım:
Mekanın yeni bir kavranışı (din temelli olan ya da olmayan bir kozgomoni)
Zamanın yeni bir kavranışı (sıfırdan başlayarak, zamanın açılımının farklı tarzları)
Tutumların yeni kavranışı (ahlaki, sosyolojik, siyasi, hukuki. Ekonomi sadece bir uygarlığın benimsediği tutumun yasalarının bir kısmıdır.)

Geçmişteki ortak mülkiyetler kitlelere mutlak bir doğruluk ve tartışılmaz mitsel örnekler sunuyordu. Görelilik mefhumunun modern zihne girmesi, gelecek uygarlığın DENEYSEL bir yanı olacağını düşünmemize yol açar. Bu sözcük istediğim anlamı vermeye yetmediğinden, bunu yerine daha esnek, daha “oyuna”açık diyelim. (Uzun zaman boyunca Marksistlerin bu yolu izlediği sanılabilirdi. Şu anda biliniyor ki, BU GİRİŞİM DE ŞU BİLDİĞİMİZ NORMAL GELİŞİM SÜRECİNİ İZLEDİ VE REKOR bir zamanda öğretilerinin katılaşması ve gerileyişi içinde donup kalan biçimler noktasına ulaştı

Bir akıl hastalığı gezegeni istila etmiştir; bayağılaştırma. Herkesin derdi düşüncesi ürün ve konfor haline gelmiştir-kanalizasyon sistemi, asansör, banyolar, çamaşır makinesi.

Durumlar inşaa etmeye yönelik bu arzunun diğer bazı örnekleri bize geçmişten kalmıştır. Edgar Poe ve servetini açık hava resimleri uğrunda harcayan adamla ilgili öyküsü bunlardan biridir. Claude Lorrain resmi de. Hayranlarının çoğu tuallerindeki büyünün nereden geldiğini bilmez. Işıktan bahsederler. Aslında ışık da ilginçtir ama, yoculuğa yapılan kesintisiz davet havasını açıklamak için yeterli değildir. Bu hava alışılmadık bir mimari mekanla yaratılmıştır. Saraylar denize düzayak resmedilmiştir, ekili bitkilerin en yadırgatıcı görüldüğü “işe yaramaz” asma bahçeleri vardır. Kendini rüzgarın sürüklemesine bırakma dürtüsü saray kapılarıyla gemiler arasında bırakılmış çok küçük mesafelerle uyandırılmıştır.
IVAN CHTCHEGLOV

Hiç yorum yok: