RUHUN SOKAK GÜRÜLTÜSÜ DÜŞ RİTMİNDE

THE DIN OF STREET SPIRIT SOUNDS IN THE RYTHME OF DREAMS

26 Aralık 2010 Pazar

Yıkım 2011 sergi alanından görünümler/scenes from the exhibit venue


                   Entrance hall-genereal view/ kapı giriş-hol-genel görünüm


                           A bigger room at the front-facade/ ön cephe-salon

                                      Front-facade-small room/ ön cephe-küçük oda



     Front-facade-small room with a balcony/ ön cephe- küçük oda, balkon dahil


                                              Back-facade-room/arka cephe-oda

                                         Bathroom-kitchen/banyo-mutfak



                                          Exterior of the building 1/bina dış1

                                          Exterior of the building 4: bina dış 2

Yıkım 2011 sergi alanından görünümler/scenes from the exhibit venue

fotoğraflar: İmagiro

25 Aralık 2010 Cumartesi

Kollektif Collages



S.E.T/İzmir şenlik kolu by Zozangemilerördü&
S.E.T/Izmir carnival branch by Zozangemilerördü&
S.E.T/Izmir la branche carnaval par Zozangemilerördü&



dünyaya "çöl" denir/"it is said desert for the world/on dit le désert pour le monde"
gerçekle hesaplaşmamız bitmedi/"the figth with reality is not over/le combat avec la réalité n'est pas fini

Aralık/November 2010


İzmir

21 Aralık 2010 Salı


YIKIM 2011
DESTRUCTION 2011
 "Trailer"

by Altkomşu

Yaşamlarınızı Geri Çalın-steal back your life/ Feral Faun

Ekonomi -yaşamın üzerinde hayatta kalmanın tahakküm altına alınması- tüm diğer tahakküm biçimlerinin sürdürülmesi için esastır. Kıtlık tehdidi olmadan, insanları gündelik çalışma ve maaş rutinine itaat etmeye mecbur etmek zor olurdu. Bizler ekonomikleştirilmiş bir dünyada doğduk. Mülkiyetin sosyal kurumu kıtlığı gündelik bir tehdit haline getirdi. İster özel isterse komünal olsun mülkiyet, birinin istediği veya ihtiyaç duyduğu şeyi basitçe almak yerine, genel olarak sadece ekonomik değişim biçiminde kabul edilmiş olan bir izin istemesinin beklendiği bir durumu yaratarak bireyi dünyadan uzaklaştırır. Bu şekilde, yoksulluğun farklı seviyeleri zengin için de dâhil herkes için garanti edilmiş olur, çünkü sosyal mülkiyet kuralı altında birinin sahip olmaya müsaade edilmediği şey birinin sahip olmaya müsaade edildiği şeyin ötesine geçer. Yaşam üzerinde hayatta kalmanın tahakkümü sürdürülür.


Yaşamlarımızı kendi kendimize yaratma arzusunda olan bizler, toplumun sürdürülebilirliği için esas olan bu tahakkümün saldırmamız ve yıkmamız gereken bir düşman olduğunun farkındayız. Bu anlayışla, hırsızlık ve ev işgaline asi bir yaşam projesinin bir parçası olarak önem verilebilir. Refah programları, hayırsever yemeklerini yemek, çöplerden yemek ve dilenmek düzenli bir iş olmadan hayatta kalmamıza yardımcı olabilir, ama onlar ekonomiye hiçbir şekilde saldıramaz; aksine ekonominin içinde yer alırlar. Hırsızlık ve işgal etmek de hayatta kalma taktikleridirler. “Yuva hakkını” veya işgal evlerini yasallaştırmayı talep eden işgalciler, “işlerini” diğer işçiler gibi kıymetsiz eşyalarını biriktirmek için yürüten hırsızlar -bu insanların ekonomiyi yok etmek gibi bir niyetleri yoktur.- onlar sadece malların adilce dağıtılmasını isterler. Fakat asi bir yaşamın parçası olarak işgal eden ve hırsızlık yapanlar bunu ekonomik mülkiyetin mantığını hiçe sayarak yaparlar. Kendi yaratmadıkları bir dünyanın taleplerine baş eğerek selamlamayı veya bu mantık tarafından dayatılmış kıtlığı kabul etmeyi reddeden, bu gibi asiler, imkân olduğunda herhangi birinden izin almadan arzu ettiklerini alırlar. Toplumun ekonomik kuralına meydan okuyarak, kendi dünyamızın bolluğunu geri alırız -ve bu bir ayaklanma eylemidir. Sosyal kontrolü sürdürmek için, bireylerin yaşamları çalındı. Biz de çalınan yaşamlarımız yerine, ekonomik olarak hayatta kalmayı, çalışmanın ve maaşın sıkıcı var oluşunu elde ettik. Yaşamlarımızı ne geri alabiliriz ne de onlardan dilenebiliriz. Sadece geri çaldığımızda kendimizin olacaktır – ve bu izin almadan istediğimiz ne varsa almak anlamına gelir.

Willfull Disobedience #2. sayıdan
kaynak: ecotopiannetwork
...........................................................................

steal back your life


Economy -- the domination of survival over life -- is essential for the maintenance of all other forms of domination. Without the threat of scarcity, it would be difficult to coerce people into obedience to the daily routine of work and pay. We were born into an economized world. The social institution of property has made scarcity a daily threat. Property, whether private or communal, seperates the individual from the world, creating a situation in which, rather than simply taking what one wants or needs, one is supposed to ask permission, a permission generally only granted in the form of economic exchange. In this way, different levels of poverty are guaranteed to everyone, even the rich, because under the rule of social property what one is not permitted to have far exceeds what one is permitted to have. The domination of survival over life is maintained.


Those of us who desire to create our lives as our own recognize that this domination, so essential to the maintainence of society, is an enemy we must attack and destroy. With this understanding, theft and squatting can take on significance as part of an insurgent life project. Welfare scamming, eating at charity feeds, dumpster diving and begging may allow one to survive without a regular job, but they do not in any way attack the economy; they are within the economy. Theft and squatting are also often merely survival tactics. Squatters who demand the "right to a home" or try to legalize their squats, thieves who work their "jobs" like any other worker, only in order to accumulate more worthless commodities -- these people have no interest in destroying the economy...they merely want a fair share of its goods. But those who squat and steal as part of an insurgeent life, do so in defiance of the logic of economic property. Refusing to accept the scarcity imposed by this logic or to bow to the demands of a world they did not create, such insurgents take what they desire without asking anyone's permission whenever the possibility arises. In this defiance of society's economic rule, one takes back the abundance of the world as one's own -- and this is an act of insurrection. In order to maintain social control, the lives of individuals have to be stolen away. In their place, we received economic survival, the tedious existence of work and pay. We cannot buy our lives back, nor can we beg them back. Our lives will only be our own when we steal them back -- and that means taking what we want without asking permission.

-- from Willfull Disobedience #2

17 Aralık 2010 Cuma

free Destruction





Yıkım 2011 etkinlik mekanından görünümler/scenes from the venue of Destruction 2011

13 Aralık 2010 Pazartesi

IF IT SEEMS somewhat ridiculous to talk of revolution...




IF IT SEEMS somewhat ridiculous to talk of revolution, this is obviously because the organized revolutionary movement has long since disappeared from the modern countries where the possibilities of a decisive social transformation are concentrated. But all the alternatives are even more ridiculous, since they imply accepting the existing order in one way or another. If the word “revolutionary” has been neutralized to the point of being used in advertising to describe the slightest change in an ever-changing commodity production, this is because the possibilities of a central desirable change are no longer expressed anywhere. Today the revolutionary project stands accused before the tribunal of history — accused of having failed, of having simply engendered a new form of alienation. This amounts to recognizing that the ruling society has proved capable of defending itself, on all levels of reality, much better than revolutionaries expected. Not that it has become more tolerable. The point is simply that revolution has to be reinvented.


Internationale Situationniste #6 (August 1961)
Translated by Ken Knabb

Devrimden söz etmek gülünç geliyorsa, toplumun kökten dönüştürülmesi ihtimallerinin güçlü olduğu modern toplumlarda, örgütlü devrimci hareketlerin uzun bir süredir ortadan kaybolmuş olmasındandır. Ama var olan düzeni şu ya da bu biçimde kabul etmek anlamına geldiği için devrim dışındaki herşey çok daha gülünçtür aslında. ‘Devrimci’ sözcüğü, reklâmcılıkta, sürekli kılık değiştiren bir metada yapılan ufacık bir değişikliği anlatacak kadar yansızlaştırılmışsa eğer, bütünsel ve arzulanabilir değişim ihtimallerinin artık hiçbir yerde dile getirilmeyişindendir. Bu gün devrimci tasarı, tarih tarafından başarısız olmakla, yeni bir yabancılaşmaya yol açmakla suçlanıyor. Bu, egemen toplumun kendisini, gerçekliğin bütün alanlarında, devrimcilerim beklediğinden çok daha iyi bir biçimde avunduğunu kabul etmek anlamına gelir; yoksa egemen toplumun daha katlanabilir hale geldiğinden değil. Devrim yeniden yaratılmalı, hepsi bu.


çeviri: Nurdan Gürbilek

11 Aralık 2010 Cumartesi

Küfret/Swear


cins is going on swearing at the society, reality, dogmas...
street action by cins
aralık/december 2010
Kadıköy-İstanbul

9 Aralık 2010 Perşembe

street ready-made



30 Kasım 2010, S.E.T toplantısı arasında  keşfettiğim ready-made
nov. 30 2010 ready-made discovered during the SET meeting.

atık- kentsel dönüşüm, belediye-yıkıntı, benzin-molotof...
skip-urban transformation, municipality-ruins, oil-molotov...

(BJK-İstanbul)

Bay Perşembe

ses

iz..

6 Aralık 2010 Pazartesi

S.E.T in 7. ölümcül günahı Zozan Gemilerördü

konuştuğuma bakma sen
yastığıma ağlarım ben!*
*nazan öncel


bu çağ kendi leşlerini kendi üretiyor geceleyin
sabahleyin ansızın bağırıveren ezan gibi tükürüldük
ki sonrasında çok da güzel girilir doktor'a
bazen ekşişehir aman eskişehir bazen izmir
bazen konstantinopol islenir bazen ankara
bu çağ gece gece kendi leşlerini çok da başarılı,
üretiyor tükürüyor üretiyor tüketiyor ki sonrasında
çok da başarılı bir giriş yapılabilir doktor'a,
aman doktor canım doktor derdim, paşam doktor
derdime bir çare.

bizim çocukluğumuz şehir çöplüklerinde yakıldı
bizim çocukluğumuz cin ali'den önce sabahattin âlî
bizim bâb-âli çocukluğumuz fesleğenli torunluğumuz
ben ananemi gömmeden kendimi gömdüm yu nov?
yani bazen münasebetsizce çıkagelen bir hatıra
bazen diyorum dört kutsal kitap dört kutsal şehir
bu çağ leşyiyici hüman'ların çağı daha aşağı daha daha
dünya benim için bitmiştir, daha da gelmem dünyaya
bizim çocukluğumuz dijitalize bir çöplük
ondandır alkole elektronik müziğe ve junk'lara bu düşkünlük.

bu çağ kendi leşlerini çok başarılı bir prodüksiyonla
ve arkada koskocaman bir yaylı orkestrası inceden
sanal bebekler olarak peydah banal şebekler dünyasına
ben ahmet derim erhan derim kaya derim arif derim hakim bey
siz, afedersiniz ama, hala cümhursikişseanslarında
bana bunlarla gelmeyin şekerim bana bunca heykel
bana sabah saat onda belki bir soğuk bira
bugün de ölmedim anne'lerle gelin bana
bu çağ kendi leşlerini çok güzel pişirip
çok güzel bir servisle yediriyor yine kayıp çocuklarına.

ben bu şiirden ve bi dolusundan da artık çok sıkıldım
kol saatlerinizi ve sizi çok seviyorum!

şaka şaka!

-------------------------------------------------------------------------

yeni başlayanlar için ölüm ya da bu şiir için minisözlük:

doktor: sabah ezanı da bu rembetiko şarkısı da sabâ
makamında olduğundan olsagerek; bol alkollü sabahlamaların
son jeneriği olarak, sabah ezanının bittiği notadan girildiğinde
çok kıyaktır. sonrasında huzurla(!) uyunabilir.
hüman: kişioğlu.
ahmet erhan/kaya/arif: ortak noktaları sonsuz sıkıntı olan
bek üçlüsü.
hakim bey: âhir zaman anarkobuda'sı.
cümhursikişi: bknz. ece ayhan!
bugün de ölmedim anne: bknz. ahmet erhan
kolsaati:

-saatin var mı?
-evet.
-bana verir misin?
-işte.
-(saati pencereden atarak): zamana ihtiyacımız yok.
şimdiden sonsuzluğun içindeyiz.

---------------------------------------------------------------------

zozan gemilerördü, 21 mart '10, istanbul


Kıvılcım Haritaları


İsyanlar çağında düşleri için son kez tırmanıyor Sysphus!



İtalya Portekiz İspanya Hollanda Londra'ya kıvılcımları sıçrayan yüzyılın ilk liberter ayaklanma şiirini ateşle yazan Atina'lı dostları bir kez daha selamlıyoruz !






''Biz isyan uzmanlarıyız. 
Zorunlu olduğumuzda başvuramayacağımız hiçbir eylem biçimi yoktur. ''







      Geleceğin belirsiz görüntüsünde isyan şenliği rüyalarımızı 
                                             sürdürüyoruz !





S.E.T

25 Kasım 2010 Perşembe

Hafıza/Memory: Exarchia






Alex'in simgesel mezarı/the symbolic gravyad for Alex

Athens-Exarchia
ekim-october 2010

I'm still a mutant/Ben hala bir mutanttım!



























photo-action by: Fantom&Işıl

Unfınıshed/Henri Michaux



























Face not saying not playing
not saying yes, not no.
Monster.
Dark space.
Face
reaching,
moving,
passing,
slowing, budding toward us…
lost face.

translated by: David Ball

Eksik
Yüz konuşmuyor oynamıyor
konuşmuyor, hayır söylemiyor!
Canavar.
Karanlık uzay.
Yüz;
menzilde,
hareketli,
geçiyor,
yavaşlıyor, bize doğru patlıyor…
Kayıp yüz.

İngilizceden çeviren: Rıfat Arsen
lithographie: H.M.

London is Burning!









photos by Tayfun Serttaş
25 Kasım 2010/Londra

23 Kasım 2010 Salı

Herbert Marcuse ve Sürrealist Devrim - 4





















Marcuse ile olan fikir alışverişlerimizin ortaya çıkardığı bakış açısı, aslında Telos Konferansı’ndaki diyaloglarımızda kendini önceden belli etmişti. Marcuse “İspanya’daki işçi militanlarla beraber çarpışırken Peret’in şiirleri size ne ifade ediyordu?” şeklinde bir soru yönelttiğinde ona cevabım şu olmuştu: “Rus işçileri tutuklanırken Lenin’in Hegel üzerine aldığı notlar neredeydi peki?”

Kendilerini Yeni Sol olarak isimlendiren ve çoğunlukla Marxistler ve birçoğu Troçkist olmak üzere eski sol aktivistlerin oluşturduğu hareketin temsilcileriyle Sürrealizm ile Marxism arasındaki ilişkiyi sorgulamak konusundaki farklı yöntemlerimiz; tartışmalar, münakaşalar ve karşılıklı kısa bağrışmalar şeklinde cereyan ediyordu. Bize etkinliklerimizde destek olmaya gönüllü olsalar da Marxizm anlayışları gelişmemiş ve sürrealizm konusundaki cahillikleri ise aşikardı.

Bu bağlamda sürrealizmin, Marx’ın ve Troçki’nin sürekli devrim perspektifinin gerekli bir uzantısı olduğunu anlatmaya ve doğrulatmaya çalışıyorduk. Bize göre kültür ve politikanın birbirinden ayrılmaya çalışılması keyfi ve tehlikeliydi; sosyal dönüşümün ancak ve ancak insanın kendini ifade edebilmesi problemi olduğu konusunda kendimizden emindik. Bu yüzden Sürrealist pratik ve şiir yoluyla zihnin özgürleşmesi ve komünist devrim yoluyla proleteryanın özgürleşmesi arasında bir kırmızı bağ* olduğunu düşünüyorduk. Sürrealizm ve Marxizm arasındaki yüzleşmeler söz konusu olduğunda, sürekli olarak paralelliklerin, illiyet bağlarının, bağlantıların ve yakınsaklıkların önemini vurguluyorduk. Bize göre toplumun devrimci kritiğini reddeden sürrealist akımlar, sürrealizmin özüne karşıydı. Aynı şekide sürrealizmin önemini reddeden her Marxist ekol de Kapital’in baskılayıcı aygıtının herhangi bir görünüşünden başka bir şey değildi.

Marcuse’un ancak daha sonradan anladığımız yöntemi ise tam ters bir bakış açısı barındırıyordu. Elli yılı aşkın bir süredir Marxist düşünceyle boğuşan deneyimli bir filozof ve sosyal gözlemci olarak, bir şair ya da devrimci aktivist olmamasına karşın bir üniversite hocası olarak kendini sadece tatktik sorularla boğmak istemiyordu. Yani geniş tabanlı ittifak arayışlarını tanımlamak, ortak eylem için zemin aramak derdinde değildi. Onun şahsi işi -iyi bir Hegelci’nin olması gerektiği gibi- ortak menfaatleri ilgilendiren en temel teorik konulardaki gerilim, uyuşmazlık ve bağdaşamaz çelişkileri tespit etmek ve olası sentezleri ortaya çıkarmaktı.

Yine daha sonraları anladığımız bir başka şey de çok iyi bir dostumuz olan Marcuse’un belli bir çerçevede konuyu tartışmaya çalıştığıydı. Sürrealizmin yarım asrı aşan organize faaliyetlerini değil, son dönemlerde ortaya çıkan görünüşünü ve daha ziyade Frankfurt Okulu ve Alman Komünist Partisi arasında 1920’lerde başgöstermeye başlamış olan Marxizm ve estetik üzerine tartışmaları ele almaya çalışıyordu. Sürrealistler bu tartışmalarda görünüşte bir şeyleri hallediyor; ama genel olarak ek bir şey başaramıyorlardı.

Marcuse’la ile dönem mektuplaşmalarımızda –ki hayatının son demlerine rastgelmektedir- bu tartışmaların özüne indiği görülmüştür. Yani geçmişet genel olarak belli bir özelleşmiş çerçevede ilerleyen tartışmaları bir köşeye bırakırsak, Marcuse sözdinlemez gençliğin Blake ve Lautreamont ve Buggs Bunny ve Kara Müzik’le zehirlenmişliğine hayli yabancı kalmıştır. (Chicago Sürrealist Grubu’nu çalkantılı 70’lerin başında oluşturan hareket.) Her ne kadar aynı şeyi söylüyor olsak da –Marcuse’un ve biz sürrealistlerin de o an anlamadığı daha büyük bir resimde- aynı dili konuşmuyorduk.

* Kırmızı Bağ: Çin Mitolojisi’nde zaman, mekan ve koşullardan bağımsız olarak, kaderin buluşturması gereken şeyleri birbirine bağladığına inanılır.

Franklin Rosemont/H.Marcuse
(Devam edeceğiz)
İngilizceden çeviren:Onur Erbaş

Cthulhus, sir! Thousands of them!




















by Paul Cowdell
SLAG action

http//robberbridegroom.blogspot.com/2010/11/cthulhus-sir-thousands-of-them.html

passport control!



action by: Fantom
S.E.T action

devrimci Alfredo Maria Bonanno serbest kalıyor


Alfredo Maria Bonanno, 1937 doğumlu İtalyan anarşist militan-kuramcı. uzun süredir bir silahlı soygun davası nedeniyle Yunanistan da tutuklu olan Bonanno, ilerleyen yaşı ve yattığı süre göz önünealınarak bu gün(23 kasım-salı) serbest bırakılıyor. Bonanno'nun imza attığı Silahlı Neşe manifestosu, son 30 yılın küresel anarşist hareketinde önemli bri milat sayılmıştır.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Destruction 2011-Yıkım 2011

YIKIM 2011
Concept

There are those who believe that the calendars have come to an end. There are those who believe the planets are going to collide with each other. There are those believing the return of Jesus to life, there are those who say that art has come to its end and the rhythm has stopped, those who believe magnetic anxiety and the end of the century.

Taking our inspiration from the shadows of beliefs and ideologies by opening a black hole in the mirror we are holding with current, acute and surrealist practices, we want to stop the time, at least for a while, and we want you to contribute to this artistic destruction before the coming of the real destruction.

There is no need for a hollow optimism. We are the guests of a planet that has maximum 100 years left. We believe that human race is not superior. We believe that a new list needs to be created for admission of the living creatures to the Noah’s Ark after the flood. With today’s civilization that human race has created , it should be discussed whether this race will be accepted on board or not.

We are taking the concept of destruction into consideration in a broader range of understanding from the individual destruction to ecological, from the destruction of flesh to the destruction of time, from the spatial destruction to spiritual. It is our need to combine the enthusiasm of the utopia and the anxiety of the dystopia in a poetical perspective and to make a passenger list of the new boat of Noah.

The Plan of the Event

Destruction 2011, is going to be an independent event of art which we have discussed and organised its concept for about five months as a group. It is not going to be just an exhibition restricted in a closed space but we will also organize many other acts feeding each other: a discussion platform, performances on the street, blogs, a journal… An exhibition will be held in May 2011 as the peak of these events.


http://surrealisteylemturkiye.blogspot.com/



YIKIM 2011
Kavram

Takvimin bir sonu geldiğine inanlar var, gezegenlerin çarpışacağına inanlar var, kıyametin geldiğine inanlar, İsa’nın dirileceğine inananlar, sanatın sonu geldiğine inananlar, ritmin durduğuna, manyetik tedirginliğe ve yüzyılın sonuna...

Biz tüm inançların, ideolojilerin gölgelerinden alacağımız ilhamla güncel, şiddetli ve gerçeküstü pratiklerle bir an bile olsa zamanı durdurup, tuttuğumuz aynadan bir kara delik açıp, gerçek yıkım gelmeden sanatsal bir yıkıma katılımınızı bekliyoruz.

İçi boş bir iyimserliğe lüzum yok, en fazla 100 yılı kalmış bir gezegenin misafirleriyiz. İnsan ırkının üstün olmadığına inanıyoruz. Yıkımın ardından Nuh’un gemisine canlıların girişi için yeni bir liste yapılması gerektiğine inanıyoruz. Şu anki yarattığı uygarlıkla, insan ırkının bordaya kabul edilip edilmeyeceği tartışılmalıdır.

Kişisel yıkımdan ekolojik yıkıma, etsel yıkımdan zamansal yıkıma, mekansal yıkımdan ruhsal yıkıma taşan geniş bir çizgide kavramı ele alıyoruz. Konunun metafizik, mitolojik ve politik okumalarını gündeme alan; ütopyanın hevesini, distopyanın tedirginliğini, yeni ve şiirsel bir bakış açısında birleştirmek ve yeni Nuh'un gemisinin listesini oluşturmak için.


Etkinlik Planı

Yıkım-2011 etkinliği, S.E.T grubu içinde 4-5 aydır tartışılıp, harekete geçme kararı aldığımız, bağımsız bir sanat eylemidir. Etkinliğe Uluslararası Sürrealist gruplar, ülkeden ve yurt dışından sanatçılar davet edilmektedir. Sadece kapalı salonda tek sergi değil, bir birini besleyen birçok etkinlik düşünüyoruz: bir tartışma platformu, sokak, blog, forum, dergi...

Etkinliğin tepe noktası ise Mayıs 2011 da İstanbul da yapılacak ‘majör’ bir sergi olacaktır.

17 Kasım 2010 Çarşamba

Başlangıç: Yıkım 2011/Beginning: Destruction 2011





beginning is on the streets
performed by bay perşembe&edok
180 days left to destruction, 14.10.2010/Kadıköy-İstanbul

13 Kasım 2010 Cumartesi

Duygusal Provokasyon/1 no’lu otomatik kayıt dökümü:


bir sabah vakti okula giden çocukların oynadığı el bombaları
tüm dinleyicileri ve tüm izleyicileri kusturan ve haykırttıran
mezarcıya sonsuz boşluklar…

biliyorum hepimiz yalanız
duyuyorum hepimiz çölüz
biliyorum yalanız!

yalan şafakları süsleyen havai fişekler
şeytan uçurtmalarının sattığı koskoca,
koskoca uçurumlar,
uçurumları çepeçevre saran dikenli teller,
dikenli teller içersinde
duygusal provokasyonlar siktir çeker yupilere
ve satılmış burjuvaların polislere götünü siktirdiği
sinema yer göstericileri.


lunaparkları havaya uçurmak isteyen sadist manyaklar
eroin bağımlılarının gözlerinde parlayan
ve eroin bağımlılarının gözlerinde sönen sahte göz kuşakları
5000 yıldan beri saydığım
boşlukta kendi kendine salınan
ve boşlukta var olan ve boşlukta yok olan(var olan ve yok olan)
ruhun uzun gündoğumlarında ve ruhun uzun günbatımlarında
ve ruhun kendi kendini döllediği boş çukurlarda
ve boş çukurlarda var olan
ve yok olan


bu gece
tüm saat kulelerini havaya uçurmamız lazım
bu gece
tüm trenleri raylarından çıkarmamız lazım
bu gece
tüm bankamatiklere boşalmamız lazım
bu gece
tüm sirklerdeki hayvanları serbest bırakmamız lazım
bu gece
tüm yalanları doğrulardan kurtarmamız lazım
bu gece
tüm bebekleri annelerinde kaçırmamız lazım
bu gece
tüm hayvan mezarlıklarını havaya uçurmamız lazım
bu gece
tüm mezarları tüm boş şehirlerle birleştirmemiz lazım !

PS: Duygusal Provakasyon 16 Kasım-Salı gecesi, Peyote alt katta performansta...
www.duygusalprovokasyon.tumblr.com

7 Kasım 2010 Pazar

İ.S. 385 ya da ilk şahit


385 yılı Batı-Hıristiyan(Ortodoks) tarihi içinde ilk kez ‘sapkın’ ilan edilen bir muhalifin, devletçe infazı ile belgelenmiştir. Kuşkusuz kara bir utanç belgesi olarak.

İlk sapkınlar Avila Piskoposu Priscillian ve onun en yakınındaki tılmizleridir. İnsan bedeninin ve dünyanın varlığının şeytani köklerini öne süren, İsa’nın yeniden diriliş mucizesine karşı çıkan, yaratıcı tanrının eksikliğini, acizliğini ortaya koyan Priscillian’a yapılan suçlama büyücülüktür ve kafası kesilerek idam edilir.

Yaratılan tüm korku-terör ortamına rağmen Priscillian yüzyıllar boyunca Galiçya ve Kuzey İspanya bölgesi halkınca ilk şehit olarak saygı görür. Nurcay Türkoğlu’nun ifadesi ile Yunanca’da “şahit” (witness) anlamına gelen “şehit” (martyr) sözcüğü Hıristiyanlar tarafından, ölüme gönderilse bile Hıristiyanlık imanına şahadetini sürdürmekte ısrarlı olanlar için de kullanılmaktadır.


Bu tarihin devamı daha birçok sapkın(heretic) yargılanacak, işkence ile tövbeye zorlanacak ve idam edilecektir. Kuşkusuz bu karanlık sürecin başlangıcında İ.S. 325 yılında toplanan İznik Konsülü(council of nicea) ve aldığı batıla karşı savaş doktrini vardır. Bu hastalık zaman içinde büyüyecek bu gün insanlık tarihinde utanç ve ibret ile andığımız Ortaçağ karanlığına zemin hazırlayacaktır.

385 tarihi bilginlerin, aydınların, Hıristiyan doğmasını kabul etmeyenlerin, iksircilerin ve eliksircilerin ateşte yakılacağı, doğmaları kabul etmeyen herkesin şeytana kulluk ya da cadılık ile suçlandığı dönemin başlangıcıdır.

Rafet Arslan

25 Ekim 2010 Pazartesi

memory/hafıza




Bu 1 Situasyonist Sergi Değildir/This is not a Situationist Exhibition
memory action by: gökçen&rafet
kasım/november 2008, İstanbul
http://kentebalyoz.blogspot.com/

asla unutma


tutkutut(deniz), agustos 2008...
sonsuzluğa ışık katıyor.

22 Ekim 2010 Cuma

Soyut Yeni Edebiyat Bildirisi

‘21. yüzyıl 20 yüzyıldan radikal bir biçimde kopacaksa, bu tümüyle beklenmedik bir formda olacaktır’
J.G. Ballard

Baylar, bayanlar, çocuklar, hünsalar, glbt insanlar, mutant türler ve bedensiz varlıklar; duyduk duymadık demeyin!

Dikkat!
Dikkat!!

Zaman değişiyor sevgili insanlık ve sergilenen küresel piyes bizlere hep aynı hapları yutturmaya devam ediyor. Hep aynı hikayeleri dinlemekten sıkıldık. Ve ‘kısa yoldan’ anlatmak istiyoruz derdimizi. Çünkü; hızın, belirsizliğin, anında değişimlerin, mutasyonun, doğaçlamanın, eklektik olanın merkezde olduğu yeni bir çağı yaşıyoruz biz.

Artık kimse bize 20. yüzyılın ezberi ile gelemez; hele hele 18. yüzyılın naturalist akılsızlıkları ile asla!

Dikkat!
Dikkat!!

Şimdi; tüm bu kaotikliğin içindeki yeni olasılıkları görme vakti. Giriş-gelişme-sonuç istemiyoruz; çünkü bu ilerlemeci, idealist tarih anlayışının edebiyattaki izdüşümüdür ve yaratıcılığı sömürgeleştirmeye yarar. Rasyonalist bir tutarlık isteyemiyoruz; bu sadece hayatımızın en önemli anları olan rüyaları ‘öteki’leştirmeye yarar. Akademik kalıplardan, ayrımlardan, kanonlardan nefret ediyoruz; çünkü onlar özgür imgeyi bir cendere içine sokar.

İnsan türünün kitlesel olarak kişilik bölünmeleri yaşadığı bir çağda, kimse bizden klasik bütünsel anlatılar beklemesin. Varlığın şizofreni, gerçekliğin simülasyonla parçalandığı bir çağda fragman temelli, düzensiz yapılar kurulabilir. Bütünsellik artık hikayenin ilerleyişindeki matematik işleme değil. Hikaye sonunda okurun yapacağı bilişsel sağlamanın içindedir.

Dikkat!
Dikkat!!

Bizim için 21. yüzyılın post-modern hikayesi, artık bir birinden Çin Seddi ile ayrılmış öykü, lirik, anlatı, anı gibi kalıplar tanıyamaz; blog ustalarının öykü-romanlarının kitaplaştığı yeni dünyada. Göndermelerini ustaca kısa anlatısına gömmüş, türsel kısıtlamalardan, dilsel baskılardan uzak, deneysel, bir sınır ihlali yazını;
okurun gözlerinde zeka parıltılarını arayan yenibinyıl öyküsü.

Yeni dalga çoktan başladı: Kısa ve saldırgan. Vahşi ve lezzetli. Ruhsal ve döngüsel. Hızlı ve keyifli.

Hala köy romanı ya da Kemalettin Tuğcu mu?

Hayır; bu yarın değil; çünkü gelecek çoktan gerçekleşti.

Rafet Arslan
Ekim-2010

16 Ekim 2010 Cumartesi

sükut

..

Defterden


cins

11 Ekim 2010 Pazartesi

Transformasyon


Onston : Bu arada birkaç ipucu vereceğim. Bir taraf seni uzun boylu yapacak.

Ben : Neyin bir tarafı Onston ?

Onston : Diğer tarafı ısırırsan kısa boylu olmanı sağlayacak.

Ben : Neyin diğer tarafı Onston ?

Onston : Elbette mantarın !

Ben : Alice olmamı ne sağlayacak?

Onston : Sen.


tatoo: OnstOn

Alice


Bu sabah galaktik savaşlardaki tüm şehitlerimize ulaştırmak üzere üretim hatası oyuncaklar paketledik Alice'le beraber..
OnsTon

resim: Max Ernst/Alice(1941)

9 Ekim 2010 Cumartesi

DALİ/Les Songs Drolatiques de Pantagruel(1973)




















neredeyse tam albüm