gece sadece karmaşadan ibaretti..
uykuda her şehrin ayrı topografyası vardı. beyin yazıyordu yeni sokaklar, meydanlar, alanlar inşa ediyordu, ki biz bunları hiç istemedik...
kadıköy... birbirini sürekli, labirentimsi dik kesen sokaklar...
derivé eylemine izinsiz. sonu olmayan, olamayan sokaklar; hep gece. sürekli yağmur. kasvet, bitmez kasvet.
bu uzay ne gündüz ne de rüyada nefes almaya aslında müsait değildi.,
bizler ölüydük, sadece farkında değildik. kendi tabutumuzla gezerdik, hep...
güneşsiz günlere hapissek, misal hiç umut yoktu.
kadife'nin karşındaki sokakta, apartman kapısı içinde içerdik.
içerside diyorum, ki o rüyada bir hol kadar genişti.
siz; ben gidiyorum-der ve giderdiniz.
ben merdevenler çıkardım sonra, en son kata.
orada vardı bir taraça, sadece göz hizası göğe izin verilen.
ama ben bilirdim, o kadife döşeme; sokağa bakardı 180 derece.
siz bilmediniz, bilemezdiniz...
sonra sabah olurdu, bir adam kalkardı terli, yetişilmesi gereken bir iş olurdu ve göğüs kafesinde 1 ağrı; adı anksiyete...
P.P.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder