Seninle dün aynı masada oturuyormuşuz fark etmemişim.
Seninle dün aynı masada, senin önünde ufak bir telefon varmış, sabit ve hantaldır her telefon oysa. Benim önümde beklemekten eskimiş bir sürahi bira.
Bana tekrar şeyler yaşatmak istemişsin, ayağını çıkartmışsın ayakkabından, ayağımın üzerine koymuşsun, eski bir filmi izler gibi, ben hep o filmde uyurmuşum, çünkü o film sen gibiymiş, gene uyumuşum, baş ucunda sarısı kaçmış bir büyük bardak bira. Çalmıyor telefon, toz tutuyor.
Kollarımı masaya uzatmışım, sırtım sandalyede zor duruyor. Sarhoş sinekler biramda yalanıyor.
Senin başın bir telefonun üzerine çullanmış, inceden kırıtarak uyuyorsun, kalçaların hep elimin dışında kalmış. Bekliyorum. Çalmıyorsun.
Uyanıyorum, bir barı üzerimize kapatmışlar. Gidip kapıyı açıyorum, çerçeveye sırtımı yerleştiriyorum, gözlerime seni. Bir uzuyor saçların uzanıyorsun telefonu açıyorsun. Çalmadan... Hep kaçıyorsun.
Bekliyoruz. Bu son ellerimiz hep birbirine yakın ama hiç dokunmuyor. Bir barı beraber tozluyoruz. Sende çocukluğumu buluyorum, dövü p parçalamak istediğim çocukluğumu. Bende ne buluyorsun diyorum? Gözlerinin içine içine bakıyorum... "Söyleyemem" diyorsun, "Her an çalabilir telefon, cevaplamalıyım, biliyorsun."
Bir bardak birayı içiyorum. Sinekleri dışarı yolluyorum. Tozlanıyorsun, sanrılanıyorsun. Telefon çaldı sanarak açı p duruyorsun, "Arasalar da meşgul çalacak" diyorum. "Meraklanma" diyorsun, "Biranı iç", "Sırtın toz mu olmuş senin?"
Taşkınlıklarını topluyor, yorgun kalçanı yere seriyorsun. Kafanı kucağımda dinlendiriyorsun. Uzuyor saçların tozlarıma karışıyor. Bir telefon ayağının dibinde, kablosuyla oynuyor, bacağına sarı p sarı p çözüyorsun.
Bir telefon kablosunu boğazına sarıyorum. Çektikçe, açıktan penisimi emiyorsun. Tozlarım ruhuna boşalıyor. Bir telefonun üstünde oturuyorsun. Ahizeyi amına sokuyorum, sesini çıkarmıyorsun. Sabah oluyor, yetişemiyoruz. "Telefon içimdeyken bir çalsa ya..." diyorsun.
Barı kokutan bir telefonu aramıza almışız, göz göze bakışıyoruz. Ellerini göz altlarıma koymuşsun. "Herkes barikatlara!" diyor ayaklanıyorsun. Şu arkamdaki kapıya bir sabağı yığıyorsun. Parlıyor tozlu telefon. Aslında sen hep beni giyiniyorsun.
Çıkı p gidiyoruz sessiz, bir sabahın mavi pullarında kuraklaşıyor kafam. Alkol ensesi, kalçalarının ellerime çıkmış şekli. Arkamı dönmüyorum, biliyorum sen de dönmüyorsun. Bir barın tozları sü pürülüyor. Genç işçiler arkandan bakıyor, biliyorum. Sokağın köşesinden dönü p gidiyorum, fark etmiyorsun...
Kafamda bir sen var, içinde bir telefon.
Çalmıyorsun....
Ozan Durmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder