Tinsel Bir Tavır Olarak Sürrealizm
Sürrealizm en başta araçsallaşmış akla bilerek ve isteyerek sırt çevirmektir. Gündelik hayatın totaliterliğinin yarattığı uyku halindeki bireyi şoklar vasıtasıyla sarsmak, gerçeklik adlı uykudan kaldırmak gerekmektedir. Kendi gerçeğinin ve tutkularının farkına varacağı yeni bir zihinsel duruma yelken açmasını kışkırtmak için.
Rimbaud’un şaire kaşif rolü vermesi boşuna değil. Kendini keşfetmek için dünyayı yeni bir bakış açısı ile yeniden keşfetmek, oradan kendine dönmek… Ve böylece ‘bir başkası’ olarak ben’in parçalı yapısını, evrensel uyum ile birleştirmek; kendini tanıyarak bir tamlığa varmak. G.J. Ballard’ın dediği gibi asıl yabancı gezegen kendimizdir. Kendi iç-uzayımıza seyahatlere çıkmak, kendi psiko-patolojimizin derinlerine dalmak. Otomatik yazı da tam bu noktada içimizdeki ben’lerin ajanı, sözcüsü olur. Kişinin kendi bütünlüğünü tanıma sürecinde ebe rolü üstlenir.
Ancak gece rüyalarımızda karşılaştığımız ben’lerin söylemlerini ayaklandırmak otomatik yazının telepatik gücüdür. Kentsoylu aydınlanmanın rasyonelitesine savaş açan Sürrealizmin düş atlası, uzak doğunun sunya anlayışından vahdet-i vücud’a dek uzanır.
Rafet Arslan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder