RUHUN SOKAK GÜRÜLTÜSÜ DÜŞ RİTMİNDE

THE DIN OF STREET SPIRIT SOUNDS IN THE RYTHME OF DREAMS

4 Haziran 2008 Çarşamba

Kleist yada İnsanlık Halleri/GözdeGenç

Mutluluğun emin yolunu bulmak
ve hayatın en büyük eziyetleri içinde
olunsa bile bundan etkilenmeden
o mutluluğu tatmak üzerine...


Kleist tahminen yirmili yaşlarında arkadaşı R. v. Lilienstern’e yazdığı bir mektupta sevgiden ve mutluluktan bahseder. Muhtemelen bu mektup Lilienstern’in “insanlıktan topyekun nefret ettiğini” söylemesi üzerine yazılmıştır. Kleist arkadaşını “herkes için aynı oranda mümkün” bir mutluluktan, herkesin içinde bulunan bir cevherden bahsederek teselli etmeye çalışır. Der ki; bahtsız gibi görünen insanların payına düşen mutluluk az değildir, çünkü onlar mutluluğu nadiren buldukları için çok daha şiddetli yaşarlar, oysa iltimas görenlerin zevk alma duygusu körelir ve boşluğa düşerler. Zannınca mutluluk kalptedir, ancak kanaatle ve sevgiyle mümkündür. Gerçi kendisi de orta yolun her türlüsünden hala nefret etmektedir, ama mutluluğa giden en doğru yol herhalde budur ve kendisi de zamanla ve tecrübeyle o yolu bulacağını ummaktadır...

Kleist o ulvi ‘altın orta’ yolu asla bulamadı... Mutluluğu ancak aşırıda tadabildi. Uç noktalarda, yaşamda değil ölümde. Stefan Zweig, Nietzsche ve Hölderlin’le birlikte ‘Kendileriyle Savaşanlar’ grubuna dahil ettiği Klesit’ın yaşamı boyunca eremediği dinginliğe ölüm kararını kesinleştirdiğinde erdiğini anlatır: eşyalarını satmış, borçlarını ödemiş, hesaplarını kapatmış, mektuplarını yazmış, ‘Ruhumun Hikayesi’nin ve kimseye beğendiremediği oyunlarının el yazmalarını yakmış ve son günlerini hayatında eksik olan bir rahatlık, güven ve gurur içinde geçirmiştir.
Kleist’ın ömrünce aradığı ölüm yoldaşı, “ölümde ortak bir ruh eşi” ihtiyacı ise ruhunun hikayesinin yokoluşuyla bir sır olarak kaldı. Hayatını birlikte geçiren eşlerin ölümde ayrılmak istememesi insanın muhayyilesine sığar ama özellikle ve sadece ölümde buluşacak bir eş aramak nedendir? Birlikte ölmek yaşama dair bir fantezi değil midir? Ölesiye, öldüresiye sevenlerin dileği de öncelikle “hiç yaşamamak, gidip dosdoğru ölmek” değildir ki... Klesit’ın ölümde eşini bulduğu anda kavuştuğu huzur beni her zaman huzursuz etmiştir. Ömrü boyunca insanlar içinde yapayalnız yaşayan bir adam neden gidip tek başına ölememiştir de ille yanında bir sevgili istemiştir? Bilmediğimiz bir şeyi mi biliyordur yoksa tecrübe etmediğimiz bir insanlık halini mi tecrübe etmiştir?

Çünkü Kleist insanlık halleriyle fazlaca meşgul olmuş biridir. Tiyatro eserlerinde daha heyecanlı ve daha alaycı olmakla birlikte hikayelerinde olduğu gibi “insanlık halleri”ni anlatır. İlk tiyatro denemelerinden olan “Amphitryon” Moliere’e bir öykünme değil övgüdür. “Kırık Testi” ise Kleist’ın ne ince zekadan ne de mizah duygusundan hiç de yoksun olmadığını gösterir. Yani öykülerindeki kuruluk, edebiyat yoksunluğu, yine Zweig’ın tabiriyle dilin bir alet gibi hoyratça kullanılışı, başka türlüsünü beceremediğinden değil, öyle olmasını istediği içindir. Klesit’ın hikayelerinde gerçekten hiç bir estetik kaygı gözetilmediği gibi, her türlü etik kaygı da özenle dışlanır. Hiç bir ideal, hiç bir yücelik yoktur. Onur, sadakat, aşk, nefret, verilen sözler, edilen yeminler, davalar... bunların hepsi değişken, hatta kaypak şeylerdir. Daha doğrusu insanlık halleridir. Ve açıkça görülür ki bu haller anlıktır. İnsanda kişilik namına sabitlenebilecek bir şey yoktur. Her şey ‘yanar-döner’, ya da ‘yanar-söner’dir. (Kişi aynı kişiyi sever ve ihanet eder, bekler ve ondan kaçar, esirger ve öldürür.) Kleist bunları öyle mesafeli ve öyle tarafsız anlatır ki, ben bunlara uzağım diyen bir çeşit tanrısal bakış tutturmuş gibidir. Bu insanlık hallerini küçümsediği ya da affettiği de belli değildir. İnsanlık manzaralarının tümüyle dışındadır. Peki o zaman nerededir? İnsanlık hallerinden çıkıp hangi hale girmiş olabilir? O nasıl bir haldir ki bu adam bunca ölümüne susamış, ama kendi başına ölmekten de bu denli imtina etmiş, yoldaşını bulunca, o halleri anlattığı sayfaları da geride kalanlardan esirgeyip, yakıp gitmiştir.
Bu hikayenin diğer kahramanından, Klesit’ın şaşırtıcı suç ortağından, Henriette Vogel’den bize kalan ise yalnızca sessizliktir.

Gözde Genç

Hiç yorum yok: