RUHUN SOKAK GÜRÜLTÜSÜ DÜŞ RİTMİNDE

THE DIN OF STREET SPIRIT SOUNDS IN THE RYTHME OF DREAMS

4 Haziran 2008 Çarşamba

Endülüs Köpeği/Un Chien Andalou


Bir Endülüs Köpeği /Un Chien Andalou

Bana göre Bir Endülüs Köpeği’nin, şiir biçiminde geliştirilmiş ruhsal bir dram olması, toplumsal bir filmin gerektirdiği nitelikleri içermesini de engellemiyor.
Bir Endülüs Köpeği, bir çok açıdan bir temel yapıt: sahneye koyuştaki güven, ışıklandırmadaki ustalık, görsel ve düşünsel çağrışımların yetkinliği, düşlerin sağlam mantığı, bilinçaltıyla usçuluğun hayranlık veren çatışması.

Toplumsal konu açısından ele alındığında Bir Endülüs Köpeği özlü ve yürekli bir film.
Bu arada, az rastlanan bir film türü olduğunu da belirtmeliyim.

Luis Bunuel’i bir tek ve ancak on dakika gördüm. Görüşmemizde Bir Endülüs Köpeği’nin senaryosundan söz etmedik. Bu nedenle size filmi rahatlıkla anlatabileceğim. Elbette yorumum yalnızca beni bağlar. Belki de gerçeğe yaklaşacağım ama kuşkusuz saçma sözler de edeceğim.

Bir Endülüs Köpeği uluyor, peki ölen kim?

Dünyaya salıverilmiş insanların yaptığı tüm canavarlıkları onaylatan gevşekliğimiz, usturayla kesilen bir kadın gözünü perdede görmeye dayanamayınca çetin bir sınava giriyor.dolunayı örten bir buluttan daha mı korkunçtur bu görüntü?
İşte başlangıç böyle: bu başlangıcın bizi kayıtsız bırakmadığını itiraf etmek gerekir. Giriş bölümü, bu filmde alışılagelmişin dışında bir gözle söz konusu olacağına inandırıyor.

Tüm film boyunca da aynı güç sarsıyor bizi.
İlk görüntüden başlayarak, çok çabuk büyümüş ve bisikletle gidonu tutmadan, elleri baldırlarında, orasına burasına kanat gibi önlükler takmış olarak sokaktan geçen bisikletli bir çocuk aracılığıyla, boyun eğdiğimiz dünya ile (bize layıktır bu dünya) aşırı önyargılar, kendini feda edişler ve acınacak olağanüstülükteki pişmanlıklar dünyasıyla çatışmalarımızda alçaklığa dönüşen saflığımızı görebiliriz.
Bunuel, kalleşçe darbe nedir bilmeyen iyi bir silahşördür.
Artık yok olmuş ve yalnızca yatağın çukurunda tozu kalmış bir insanın son süslenişi olan cenaze törenlerine bir darbe.
Aşkı, ırza geçmeyle lekeleyenlere bir darbe.
En örtülü biçimi alıklık olan, kendi kendine acı çektirme zevkine darbe.
Boynumuza geçirdiğimiz aktörenin iplerini biraz çekelim de ucunda neler bulunduğuna bakalım:

Bir mantar, işte hiç değilse ağırlıklı bir gerekçe.
Bir kavun, zavallı kentsoyluluk.
İki keşiş, zavallı İsa.
Tıka basa leş ve pislik dolu kuyruklu iki piyano, zavallı duyarlılık.
Sonunda da, yakın çekimde eşek; zaten bekliyorduk.
Bunuel korkunç bir adam.

Yetişkinlikte ulaşabilecekleri konumu ergenlik çağında öldüren ve denizin anılarımızla pişmanlıklarımızı fırlattığı kıyı boyunca ve ormanda ilkbahardaki durumlarını kuruyana dek arayanlara yazıklar olsun.köpeğe dikkat edin; ısırır.

Görüntüleri tek tek ele alan kuru bir çözümlemeden kaçarak, coşkun şiirine saygı duyulması gereken –iyi bir film için bu zaten olanaksızdır- Bir Endülüs Köpeği’ni yalnızca görmek yada yeniden görmek isteğini vermek umuduyla tüm bunları belirttikten sonra toplumsal sinemaya yönelmek, ilgi çeken bir konuyu, et yiyen bir konuyu, sinemaya vermek demektir.

Jean Vigo
(çeviren: Osman Senemoğlu- Nisan yayınları 1988)

Hiç yorum yok: