RUHUN SOKAK GÜRÜLTÜSÜ DÜŞ RİTMİNDE

THE DIN OF STREET SPIRIT SOUNDS IN THE RYTHME OF DREAMS

23 Kasım 2010 Salı

Herbert Marcuse ve Sürrealist Devrim - 4





















Marcuse ile olan fikir alışverişlerimizin ortaya çıkardığı bakış açısı, aslında Telos Konferansı’ndaki diyaloglarımızda kendini önceden belli etmişti. Marcuse “İspanya’daki işçi militanlarla beraber çarpışırken Peret’in şiirleri size ne ifade ediyordu?” şeklinde bir soru yönelttiğinde ona cevabım şu olmuştu: “Rus işçileri tutuklanırken Lenin’in Hegel üzerine aldığı notlar neredeydi peki?”

Kendilerini Yeni Sol olarak isimlendiren ve çoğunlukla Marxistler ve birçoğu Troçkist olmak üzere eski sol aktivistlerin oluşturduğu hareketin temsilcileriyle Sürrealizm ile Marxism arasındaki ilişkiyi sorgulamak konusundaki farklı yöntemlerimiz; tartışmalar, münakaşalar ve karşılıklı kısa bağrışmalar şeklinde cereyan ediyordu. Bize etkinliklerimizde destek olmaya gönüllü olsalar da Marxizm anlayışları gelişmemiş ve sürrealizm konusundaki cahillikleri ise aşikardı.

Bu bağlamda sürrealizmin, Marx’ın ve Troçki’nin sürekli devrim perspektifinin gerekli bir uzantısı olduğunu anlatmaya ve doğrulatmaya çalışıyorduk. Bize göre kültür ve politikanın birbirinden ayrılmaya çalışılması keyfi ve tehlikeliydi; sosyal dönüşümün ancak ve ancak insanın kendini ifade edebilmesi problemi olduğu konusunda kendimizden emindik. Bu yüzden Sürrealist pratik ve şiir yoluyla zihnin özgürleşmesi ve komünist devrim yoluyla proleteryanın özgürleşmesi arasında bir kırmızı bağ* olduğunu düşünüyorduk. Sürrealizm ve Marxizm arasındaki yüzleşmeler söz konusu olduğunda, sürekli olarak paralelliklerin, illiyet bağlarının, bağlantıların ve yakınsaklıkların önemini vurguluyorduk. Bize göre toplumun devrimci kritiğini reddeden sürrealist akımlar, sürrealizmin özüne karşıydı. Aynı şekide sürrealizmin önemini reddeden her Marxist ekol de Kapital’in baskılayıcı aygıtının herhangi bir görünüşünden başka bir şey değildi.

Marcuse’un ancak daha sonradan anladığımız yöntemi ise tam ters bir bakış açısı barındırıyordu. Elli yılı aşkın bir süredir Marxist düşünceyle boğuşan deneyimli bir filozof ve sosyal gözlemci olarak, bir şair ya da devrimci aktivist olmamasına karşın bir üniversite hocası olarak kendini sadece tatktik sorularla boğmak istemiyordu. Yani geniş tabanlı ittifak arayışlarını tanımlamak, ortak eylem için zemin aramak derdinde değildi. Onun şahsi işi -iyi bir Hegelci’nin olması gerektiği gibi- ortak menfaatleri ilgilendiren en temel teorik konulardaki gerilim, uyuşmazlık ve bağdaşamaz çelişkileri tespit etmek ve olası sentezleri ortaya çıkarmaktı.

Yine daha sonraları anladığımız bir başka şey de çok iyi bir dostumuz olan Marcuse’un belli bir çerçevede konuyu tartışmaya çalıştığıydı. Sürrealizmin yarım asrı aşan organize faaliyetlerini değil, son dönemlerde ortaya çıkan görünüşünü ve daha ziyade Frankfurt Okulu ve Alman Komünist Partisi arasında 1920’lerde başgöstermeye başlamış olan Marxizm ve estetik üzerine tartışmaları ele almaya çalışıyordu. Sürrealistler bu tartışmalarda görünüşte bir şeyleri hallediyor; ama genel olarak ek bir şey başaramıyorlardı.

Marcuse’la ile dönem mektuplaşmalarımızda –ki hayatının son demlerine rastgelmektedir- bu tartışmaların özüne indiği görülmüştür. Yani geçmişet genel olarak belli bir özelleşmiş çerçevede ilerleyen tartışmaları bir köşeye bırakırsak, Marcuse sözdinlemez gençliğin Blake ve Lautreamont ve Buggs Bunny ve Kara Müzik’le zehirlenmişliğine hayli yabancı kalmıştır. (Chicago Sürrealist Grubu’nu çalkantılı 70’lerin başında oluşturan hareket.) Her ne kadar aynı şeyi söylüyor olsak da –Marcuse’un ve biz sürrealistlerin de o an anlamadığı daha büyük bir resimde- aynı dili konuşmuyorduk.

* Kırmızı Bağ: Çin Mitolojisi’nde zaman, mekan ve koşullardan bağımsız olarak, kaderin buluşturması gereken şeyleri birbirine bağladığına inanılır.

Franklin Rosemont/H.Marcuse
(Devam edeceğiz)
İngilizceden çeviren:Onur Erbaş

Hiç yorum yok: