… Bence, Giorgio de Chirico, Alice’in ormanına giden yol hakkında hayranlık duyulacak kadar şey biliyordu. Chirico’nun figürlerinin boş yüzleri, insanlık dışılığın mükemmel bir biçimde suçlanmasıdır. Onun ıssız meydanları ve taşlaşmış arka planları, yaptığı şeylerin ortasına –onu özünden yoksun bırakan ve kanını emen ideolojilerin ezici gücünü berraklaştıran bir kent alanında donmuş kalmış şeylerin -insanlıktan çıkmış insanı sergiler. (kimin vampirce manzaralardan söz ettiğini unuttum şimdi. Belki Breton’du.) bunun da ötesinde, ağız ve burunlarının olmayışı yeni yüzleri akla getiriyormuş, neyi var neyi yoksa insanlığa yatırabilecek bir mevcudiyeti somutlaştırıyor görünmektedir. Bence, bu hayaletimsi mevcudiyet, kolektif yaratımınkidir. Chirico’nun figürleri yüzleri olmadığı için herkesi canlandırır.
Modern kültür kendi hiçliğini dışavurmak için çok çaba harcar ve kendi boşluğundan bir göstergebilim yaratırken, Chirico, bu yoluğun sadece onun ardında yatan bir bildirim aracı olarak canlandırıldığı tablolar – yani geçekliğin şiirini ve sanatının, felsefenin, insanın tasavvurunu- sunar bize. Şeyleşmiş bir dünyanın göstergesi olarak boş alan, tuval ile tan alıcı bir yerde birleşmiştir. Bunun ima ettiği şey, çehrenin artık temsili evrenin bir parçası değil de günlük praksisin bir parçası haline gelmek üzere olduğudur.
Günün birinde, 1010 ve 1920 arasında yaşanan on yılın tartışma götürmez zenginliği anlaşılacaktır. Ne kadar ilkel ve önseziye dayalı olursa olsun, bu yılların dehası, sanat ve hayat arasındaki uçuruma bir köprü kurma yolunda ilk kez çaba harcanmasında yatar…
Raoul Vaneigem/Gündelik Hayatta Devrim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder