RUHUN SOKAK GÜRÜLTÜSÜ DÜŞ RİTMİNDE

THE DIN OF STREET SPIRIT SOUNDS IN THE RYTHME OF DREAMS

17 Nisan 2007 Salı

Rafet Arslan: Sürrealizmin hazin yenilgisi

W.Benjamin'e..

Sürrealizmin başat temellerinden biri ben'in yıkılarak, öteki ile bütünleşme çabasıdır. Rimbaud'un 'ben bir başkasıdır (je est un autre) çağrısıyla gelişmiş ve zaman içinde sürrealist hayatı kavrayışın temel ögelerinden biri halini almıştır.

Sürrealizm baştan beri tinsel temeller üzerinden beslenmiştir. Materyalist, bencil, çıkarcı dünyaya karşı ruhsal bir savunma hattı kurarak. Aşk; burada tinsel bir savunma hattının, kişinin özgürlüğüne giden içsel yolculuğunun güneşidir. Ben'in egoya karşı savaşta ilk büyük sıçrama; ben'in naif, duru, kahramanca aşk aracılıyla kendi içinde ötekiyle bütünleşen bir birlik'e açılmasıdır. Ardından; karanlığın, pisliğin, cürümün içinde özgürleşen bireyler, 2,3,4 ve daha çok olacaklardır. Gidilen yol Lautreamont'un ifadesine paralel olarak herkesin şiirin herkesçe yazılabileceği dünya tahayyülüdür.

Sürrealizm, 19. yüz yılın başında tutkunun filozofu C. Fourier'in özgür bireyler üzerine geliştirdiği Birlikçi toplum modelini örnek alan bir harekettir ve tarihsel gelişim içinde kötülük toplumu tarafından hor görülmüş, ütopik ilan edilmiştir. Oysa 'aşk, sevilenin kişiliğinde özgürlük ile zorunluluğu birleştirdiği için mutlak ve biriciktir(Octavia Paz)'...

Bütünsel insana varmak, özgür kişilerin yan yana gelerek oluşturacağı birlik için düşler kurarak işe başladı Gerçeküstücü devrim. Eros'un kudreti şiirlere, tuvallere, eylemlere döküldü. Ön yargılara, yalanlara, savaşa, ırkçılığa, dinsel ve ahlaki baskı makinelerine karşı ruha sarınıldı; ama 'ben' içinde iki kişi olarak... İlk önce iki kişi olarak... Breton'un ifadesiyle ' o zaman insanoğlu tarihin dinsel ve akılsal hadımlaştırmasının kendisinden çaldığı şeyle yeniden kavuşacak: suçsuzluk, neşe ve özgürlük'...
bu bakış açısıyla özgürlük; aşkın bize yoldaşlık yaptığı bir arınma ve aydınlanma eylemidir.


Zincire Vurulmuş Arzu
'hayat yaşamıyor'
F. Kürnberger

İktidar karşımızda beliren tek bir güç merkezi değildir. Toplumsal kurumlar aracılığıyla kendi ideolojik aygıtlarını da örgütler. Gündelik hayat içinde aile, okul, askerlik, bürokrasi gibi işleyişler içinde, iktidarda sürekli 'yeniden, yeniden' üretilir. İngeborg Bachmann'ın faşizm iki kişi arasındaki ilişki de başlar tespiti bu açıdan önemlidir. Ailenin ideolojisi oidipusun üzerinden yapılanan bir kurum olarak evliliğin dışında; aşkın kendisi de iktidarın gölgesi altındadır. Beden üzerindeki tahakküm, ruhun üzerindeki iktidar tehdidini arttırır.

Tüketim toplumunda Nıetzscheci güç istencinin neo-liberal prizmada mutasyona uğramış biçimlerinde arzu; dışsal olduğu kadar içsel bastırma mekanizmalarının da dişleri arasındadır.
Her şeyin rasyonelize edildiği, paranın egemenliğindeki dünyada aşk çoktan satılığa çıkarılmıştır.

Her şeyin, etrafımızı kuşatan 'gerçeklik' denilen hapishanenin kuralları, jestleri, pragmatizmi ile icra eden robotlaşmış insan türü; günlük yaşamın gizli köşelerinde saklı olağanüstünü keşfetmekten uzaktır. Nesnelliğe teslim olan gündelik içinde rastlantıların baştan çıkarıcılığına yaşam hakkı tanınmaz. Gerçek aşkın yasak olduğu Godard'ın Alphaville filmindeki gibi tamamen rasyonelleştirilmiş bir dünyada özgürlüğün Ya da aşkın var oluş şansı nedir?
Kirletilmiş bu dünyada Gerçeküstücülüğün düşsel atlaslarını kaplayan çılgın aşk; Don Kişotvari bir şövalye aşkıdır. Bu yüzden ya çırpınışlı olacaktır ya da hiç olmayacaktır...
İnsanlığın robotlaştığı post-modern dünyada Gerçeküstücülüğün hazin yenilgisi; insanın, aşkın yada devrimin olduğu kadar Gerçek'in de yenilgisidir. Tutkularının esiri olamayan insan, diğer her şeyin kölesidir!

2 yorum:

Adsız dedi ki...

yazı güzel olmuş güzele ne olmuş onu kimse bilmiyor ben de varım!

sürrealistbedreddin

Adsız dedi ki...

yazı güzel olmuş güzele ne olmuş onu kimse bilmiyor ben de varım!

sürrealistbedreddin