RUHUN SOKAK GÜRÜLTÜSÜ DÜŞ RİTMİNDE

THE DIN OF STREET SPIRIT SOUNDS IN THE RYTHME OF DREAMS

25 Ocak 2009 Pazar

Ayaklanma mı Var?

Ocak ayında Kargart’ta Gerçekleşen Post-Situasyonist Sergisi Üzerine…

"Friedrichstrasse metro durağında, Batı Berlin'de, insanlar trene aktarma yapmak için kalktıklarında bir sarhoş bağırıyor: Ne diye ayaklanıyorsunuz? Ayaklanma mı var?

"Bu sahne Tezer'e, şimdiye dek akılsız bir insanın alkolik olmadığını düşündürmüş. Ya da zamanında Kadıköy’de bir otel odasında kendini öldürmüş çocuk yaşta bir şairin dediği gibi, insanlar kırmızı çarpılı uyuşturuculara başlıyorsa, bunun bir nedeni de, bir hayallerinin olması. Öte yandan, Kalamış’ta bir polis otosunun üzerine çıkmış, Ginsberg’den şiirler okuyan her çatlağın size söyleyebileceği gibi, ister geriye, kayıp gitmiş bir zamana, ister hiçbir zaman gelmeyecek fiktif bir geleceğe endekslenmiş olsun, uzun süre tutulan hayaller ölümcül zehirlenmelere yol açar. Daha da kötüsü ise, zehirlenmiş bir yaşama sıkışıp kalmak olabilir.

Daha da kötüsünü yaşadığımız bir zamandayız.Berlin’den, Atina’dan ya da Buenos Aires’ten çok uzakta, karanlık uzay-zamanın diğer bir ucundaki çirkin bir metropolde, bir imge mezbahasının açılış kokteylindeyiz. Çirkin dünyanın imgeleri asılı duvarlarda; elektrik yükünü atmış bir direncin görüntüleriyle iç içe bu imgeler. Sevişmek yerine sikişen bedenlerin, kendini adamak yerine hükmeden başbakanların, iş adamlarının ve peygamberlerin, isyan ve ayaklanmanın en fazla şehvetini alıp, kaldırılması zor taraflarını yok sayan hadım edilmiş 80 ihtilali sonrası kuşağın bulantılarının arasında; Kabe’nin Anıtkabir’den ayırt edilemeyeceği kadar bir karanlığın içinde; 68 Paris sokaklarından fotoğrafların, termodinamiğin şu en ünlü ve en az anlaşılan kanununa riayet eden çıldırmış metinlerin, elleri mayolarının cebinde, plaja sevişmeye giden güzel veletlerin doluştuğu bir salon burası.

Devrim nostaljisiyle kıçını silen ve adını anmaktan özenle kaçınmamız gereken yabani bir adam tarafından yan yana asılan bütün bu posterler, metinler, fotoğraflar, kolajlar herhangi bir estetikten, ciladan, yapmacıklıktan yoksun. Ortada sadece çiğ bir gerçeklik var. Dahası, her şeyin çalıntı ve saptırma olduğu sergi afişinde bile kocaman harflerle belirtilmiş. Bütün bu çirkin, seksist, anarşist, saldırgan ve kafa karış imgelerin yan yana asılmış olduğu bir zihnin içinde hayatımızı geçirecek olsaydık, belki de bu yabani adamı anlayabilirdik. Ama anlayamıyoruz. Anlayamayacağız. Bu serginin çirkinliğini nasıl kabul edemiyorsak, kendi hayatlarımızın bu sergiden farksız olduğunu da asla kabul etmeyeceğiz. Bunun yerine, eve gidip Into The Wild izleyeceğiz. Bunun yerine arkadaşlarımızı arayıp birbirimizi kandıracağız. Bunun yerine, bu yabani adama küfrü basıp, profesyonel yalancılarımıza döneceğiz. Çünkü biz toplumuz. Gene de, en azından kendimize bir soru sorabiliriz. Çok uzakta değil, birkaç yüz kilometre ilerimizdeki Atina’da, Selanik’te çöp varilleri henüz sönmemişken, içine sıkışıp kaldığımız sefalet kendisini bu sergide dışavurduysa, neden bunun günahı bir tek sergiyi yapan yabaninin boynuna?

Reks sinemasının önünde, fiyat etiketi sarkmış bir pespayelik içinde takılan ve aslında kaykay modasını takip ettiklerinin bile farkında olmayan 2000 kasa punk ve emolara, “hepiniz Kenan Evren’in torunusunuz!” diye küfretmek ne denli anlamsızsa, bize 90’lardan kalan ve sırf bu yüzden bile önemli sayabileceğimiz Karga gibi bir mekanda düzenlenen post-situasyonist bir sergi için çığırtkanlık yapmak da aynı derecede anlamsız olacaktır. Zaten yalnızca ve yalnızca 5-6 kişiyle açılışı yapılan bu serginin sessizlik içinde karşılanmasından ve ardından zihnimizin ücra bir köşesine, yıllar içinde üzerini toz kaplayacak bir yere itilmesinden daha makul bir şey de düşünemiyoruz. Bu “kötü” serginin insanlara anımsattığı, uzun sarhoş bir gecede konuşulan ve hayal gücümüzle hafızamızın arasındaki silikon banda yapışıp kalan imgelerden farksız olabilir. Uyandığınızda, tamamlayamadığınız cümleler gibi.

Her şey bir kenara, yirminize basmadan bir otel odasında kendi icabınıza bakmadıysanız, bu sergi sizi de ilgilendiriyordu. Kaçırdıysanız, dert etmeyin. Yaz tatilinde Yunanistan’a da gidebilirsiniz.

Taylan

Hiç yorum yok: