RUHUN SOKAK GÜRÜLTÜSÜ DÜŞ RİTMİNDE
THE DIN OF STREET SPIRIT SOUNDS IN THE RYTHME OF DREAMS
11 Kasım 2012 Pazar
Everybody Will Depart To Search For Golden Fleece On Their Own!
Time gets trapped in infinite shatters, in sunsets of eternity.
Clocks get quiet, spirit becomes cold, autumnless, silent.
If love; has turned into numb hatred,
Childhood; into a consumist misuse,
If the madness; fallen in the hands of a superegoist command,
If the poem; turned into an unperceptive flesh hassle,
Then; we cannot speak about mournful defeat of Surrealism, but only a loss in practice.
If we are fallen angels,
If our wings are broken already,
If wounds are non-healing,
It is time to withdraw from the language of anger, sorrow, harshness or madness.
Surrealism is dead; Surrealist spirit lives within the soul; squirming…
Everybody will depart to search for golden fleece -from now on- on their own!
On behalf of S.E.T. (for the last time)
Rafet Arslan
9 November 2012, The Earth
*
Ps: " The Mournful Defeat of Surrealism" is the title of the first notice issued along side the founding decleration of S.E.T.
10 Kasım 2012 Cumartesi
AÇIKLAMA..
Dağınık yan yana gelinen ve paylaşılan bir dost meclisi olarak ŞEBEKE'nin varlığına Periferi Kolektif süreciyle son vermiştik. Şebeke; sadece geçmişin hoş sadasını saklayan bir sosyal medya grubu olarak kalmıştır; ondan gayrı pratik işlevi yoktur.
Mart 2007 tarihiyle soluk alan biricik Sürrealist Eylem Türkiye(S.E.T) kolektifimiz ise; Kasım 2012 tarihiyle tüm kolektif faaliyetine son vermiş ve sadece, geleneğini mahçup ve buruk bir tebessüm ile saklayan bir blog/arşive indirgemiştir.
Bu saatten sonra; S.E.T kolektifin geçmiş, tüm günahı/sevabı, yazdığı her yazı, koyduğu her tavrın yükü ve sorumluluğu şahsıma aittir.
Periferi Kolektif ise; Alper ve benim koordinasyon sorumluluğum, gönüllü proje katılımı ve kollektif çaba ile aksak ritimli menziline devam edecektir. Periferi Kolektife dair katılım ya da ikrar talep eden tüm arkadaşlara ilanımdır.
Rafet Arslan.
*
ps: resim kay sage..
31 Ekim 2012 Çarşamba
Kadınların Sürrealizmi-dosyası CinAyşe fanzin 8'de.
kıymete/dikkate değer fanzin CinAyşe'nin yeni-8. sayısında-
"KADINLARIN SÜRREALİZM’İ…" başlıklı dosya var. bu önemli çaba, katkı için emeği geçen herkesin emeğine sağlık diyoruz.
Yerli akademinin ve sanat tarihinin es geçtiği bu başlıkta verilen emek, önemli bir boşluğun dolması için önemli bir katkı..
KADINLARIN SÜRREALİZM’İ…
PHIYLLIS EVANS. ayna ve esin perisi: kadın sanatçılar ve sürrealizm. Çeviren: Özge Don Kar Los.
ALICE RAHON. ressam ve büyücü.
CLAUDE CAHUN’U OKUMAK, LAUREN ELKIN. Çeviren: Aynur Demircan.
DENISE BELLON/GALA(DALI)/NUSCHE(ELUARD)/YOLANDE ELIVIERO. deneysel araştırma Çeviren: Ilgın Yıldız.
DOROTHEA TANNING ile söyleşi: hayatlar arasında.
EDITH RIMMINGTON. kırılmadaki büyüme.
ELISA BRETON. biri diğerinde Çeviren: Şefika G. Kamcez.
EILEEN AGAR. ben sürrealist miyim? Çeviren: Ilgın Yıldız.
EVA SVANKMAJEROVA. özgürlükten sersemlemiş.
FRIDA KAHLO. jacqueline lamba’ya mektup Çeviren: Ilgın Yıldız.
ITHEL COLQUHOUN'un erotik denemeleri. AMY HALE Çeviren: Beray Selen.
JACQUELİNE LAMBA. hayata ve dünyaya devrimci bir yaklaşım.
KAY SAGE. dört şiir. Çeviren: Uygar Asan.
KAY SAGE. sanatımın anlamı.
LEONOR FINI. kadınlar ve sürrealist hareket. WHITNEY CHADWICK Çeviren: Aynur Demircan.
LEONORA CARRINGTON. korku’nun evi. Çeviren: Ilgın Yıldız.
LOUİSE BOURGEOIS ile bir söyleşi .INGRID SISCHY Çeviren: Şefika G. Kamcez.
MARİANNE VAN HIRTUM. ötanazi /kaçırılmış bir kedi /30 frank /veteriner Çeviren: Ilgın Yıldız.
MERET OPPENHEIM. arkadaşımın köpeği / dünyanın çevresinde
MIMI PARENT. siz bir sürrealist misiniz? Çeviren: Aynur Demircan.
REMEDIOS VARO. kronoloji . Çeviren: Ayşegül Tözeren. REMEDIOS VARO. Bir reçete. Çeviren: Ilgın Yıldız.
SÜRREALİST OYUNLAR.
SÜRREALİST SORUŞTURMA.
TOYEN. etik görüşlerin komitesi.
22 Ekim 2012 Pazartesi
14 Ekim 2012 Pazar
10 Ekim 2012 Çarşamba
Çanakkale'ye Kolektif PunkArt İnşaası
2 Ekim 2012, perişeyi atölye/Seyrantepe
4 Ekim 2012, perişeyi atölye/Seyrantepe
Action OnstOn, cins, Rafet. (feat Alper)
4 Ekim 2012 Perşembe
Türkiye'li Sürrealist Sanatçılar Bodelwyddan Şatosunda
9 Eylül 2012 - 6 Ocak 2013 tarihleri arasındaki 300 yıllık Bodelwyddan şatosundaki Sürrealizmin Hayaletleri sergisi sürüyor.
Neil Coombs'un güncel çalışmaları yanında The Phantoms of Surrealism başlıklı sergi de Alp'lerin Hayaletleri projesine katılan 33 sanatçının arasında olan Ayşe Özkan ve Rafet Arslan'ında yapıtları da sergileniyor.
25 Eylül 2012 Salı
Kolektif Bir Hareketin İmkansızlığı ve İmkanları Üzerine Minör 1 Sergi ve Sunum
"Periferi Kolektif" (Paralel Etkinlikler/Çanakkale Bienal içinde)
Kolektif Bir Hareketin İmkansızlığı ve İmkanları Üzerine Minör 1 Sergi ve Sunum
Açılış Sunum: Periferi adına Rafet Arslan&Alper T. İnce
Sergi: Periferi Kolektif'in deneyimini paylaşan bir sergi ve dökümantasyon
Yer: Korfmann Kütüphanesi
Tarih: 07-14 Ekim 2012
Açılış Saati: 14:00
31 Ağustos 2012 Cuma
Alpine Phantoms: on the fantastic lure of the mountains(2012)
İngiliz Bağımsız Sürrealist sanatçı/yayıncı Neil Coombs'un uzun bir araştırma/atölye süreciyle gerçekleştirdiği bu kitapta Alp Dağlarının hayaletlerini merkeze alan proje.
Kitapta Coombs'un proje çalışmaları dışında aralarında Rafet Arslan ve Ayşe Özkan'ın da olduğu küre çapından 33 sanatçının da çalışmaları bulunuyor.
Coombs; davet ettiği sanatçılara posta yoluyla Alpler ile ilgili bir kitaptan her birinde birer fotoğraf olan birer sayfa yollayarak, bu sayfalardan yola çıkarak yeni hayalet manzaralar, kompozisyonlar üretmelerini istedi.
Ayrıca tüm proje 29 Eylül 2012 - 6 Ocak 2013 tarihleri arasında 300 yıllık Bodelwyddan şatosunda bir sergiye dönüşmüş durumda. Neil Coombs'un güncel çalışmaları yanında The Phantoms of Surrealism başlıklı sergi de Alp'lerin Hayaletleri projesine katılan 33 sanatçının çalışmaları da sergileniyor.
4 Ağustos 2012 Cumartesi
Edebiyat Plastiktir
Barış Acar'ın editörlüğünde "Edebiyat Plastiktir!" dosyası Varlık dergisinin Ağustos sayısında:
Edebiyat Plastiktir! (Retorikle Terörün Son Raundu) – Barış Acar
“Gerçeküstü”nde Başkent - Vilayet İlişkileri: Paris-Brüksel – Çağdaş Acar
Jean Paulhan ve Francis Ponge yahut Paulhan, Ponge’a Karşı – Jan Baetens
Sabun – Francis Ponge
Sanat Piyasasına Malûm Bir Giriş Olarak Anti-Sanat ya da Dadanın Ekmeğini Masumca Yemek – Rafet Arslan
L’expérience Continue / Deneyim Devam Ediyor (Şiir) – Paul Nougé
Leylâ Erbil ve “Sozial Plastik” – Necmi Sönmez
Dil Yontusu: Edebiyat ve Plastisite – Yusuf Eradam
Modern Sanatın Kesin Buyruğu – Thierry de Duve
Sanat Suniden Gelir (Şiir) – Konrad Bayer, Gerhard Rühm, Oswald Wiener
Ars Poetica / Kozalar (Şiir) – Dana Levin
HopeLand/Alper T İnce
Alper T. İnce; 26 Haziran/ Eylül tarihleri arasında Berlin’de yapılan “Silence İs a Lie” başlıklı sergisinde yer alıyor. Alper İnce; “Hopeland” başlıklı 3 adet kavramsal resmiyle urban art merkezli bu sergide dünyanın çeşitli köşelerinden sanatçılarla yan yan sergileniyor. Sergi Yıkım /Destruction 2011 gibi galeri alanları dışında terk edilmiş bir binayı mesken tutuyor.
3 ay boyunca Berlin'de kaldıktan sonra İspanya, Brezilya ve Arjantin'i bir yıl boyunca dolaşacak olan sergi; konserler, performanslar ve tiyatro oyunlarıyla tüm disiplinleri yıkmayı amaçlayan bir sanat ufkunu temsil ediyor.
23 Temmuz 2012 Pazartesi
27 Mayıs 2012 Pazar
çocuk sergisi, çocuk ruhu
ÇOCUK İZLERİ / KARŞILAŞMALAR 3: OYUN-CAK
HAYAKA ARTI Çocuk - Sanatçı Karşılaşmaları atölyeleri sergisi
01.06.2012 – 15.06.2012
Perşembe – Cumartesi
Saat 13.00 – 17.00 arasında
Koordinatör: Şiir Özbilge
Katılan Sanatçılar:
Dilara Akay, Figen Aydıntaşbaş, Irmak Canevi, Julia Feyrer, Tina Fischer, Christina Maria Kulot, Şiir Özbilge,
Periferi (Rafet Arslan, cins, Nur Çelik, Eda Gecikmez, Hande Kutlu) Merve Şendil, Tuna Poyrazoğlu, Raisins in Tophane, Leyla Sakpınar, Gonca Sezer, Semiramis Sokul
Oyun, modern toplumlarda hala serbest zaman kavramı ile ilişkilendirilir ve hala bir özgürlük alanı olarak varsayılır. Toplumsal üretim, faydacılık, bireysel saçmalık veya meczupluktan ayrı bir yeri vardır. Sanatçı yaratma sürecinde oyun oynar. Çocuk ise oyun aracılığıyla yaşadığı dünya ile ilişkisini sorgular, yeniden kurgular.
Oyun ve sanat birbiriyle iç içe geçtiğinde neler olur? Çukurcuma mahallesindeki komşu çocuklar ile gönüllü sanatçılar bu sene üçüncü kez HAYAKA ARTI’da bir araya geldiler. “Karşılaşmalar 3: OYUN-CAK” sergisinde sene boyunca yapılan bu karşılaşmalar sonucunda ortaya çıkan oyun-işler izlenebilir.
Atölye çalışmaları süresince sanata odaklanarak huzur içinde geçirilen saatler, küçük zihinlerin ufkunu genişleterek ve onların kendini ifade etme becerisini geliştirerek, onlarda zaten doğuştan var olan hayal gücünü besliyor. Bu deneyimi yaşayan, kendi elleriyle, zekasıyla, yeteneğiyle ortaya somut bir şeyler çıkarabilmenin haklı gururunu yaşayan çocuklar, bu sayede kendine güven, çok boyutlu düşünme ve duyarlılık gibi yeteneklerini geliştirme fırsatını buluyorlar. Sanat, evrensel ölçekte, dokunduğu tüm alanları zenginleştirme ve anlamlı hale getirme gücüne sahip eşsiz bir araç. Çocukları sanatın her biçimiyle tanıştırabilir, onların kendilerine en yakın hissettikleri dalı seçerek onunla bütünleşmesini sağlayabilirsek, günümüzün hızla değişen yeni dünya düzeninde, onların el değmemiş saflıklarını, ışıl ışıl ümitlerini, hayatın başındalıklarından kaynaklanan samimi coşkularını, yetişkinliklerine dek bozulmaksızın taşımalarını sağlamada belki de bir nebze olsun katkı sağlayabiliriz…
Çocuk sanatçı karşılaşmalarının hem sanatçıların hem de çocukların dünyasında sürprizlerle dolu bir yolculuk olduğunu ve ortaya çıkan işlerden çok daha derin izler bıraktığını bizler üç yıldır deneyimliyoruz.
........
CHILD TRACES / ENCOUNTERS 3: PLAY – THING
HAYAKA ARTI Children-Artist Encounters workshops' exhibition
01.06.2012 – 15.06.2012
Thursday – Saturday
Between the hours 1 – 5 pm
Coordinator: Şiir Özbilge
Contributing Artists:
Dilara Akay, Figen Aydıntaşbaş, Irmak Canevi, Julia Feyrer, Tina Fischer, Christina Maria Kulot, Şiir Özbilge,
Periferi (Rafet Arslan, cins, Nur Çelik, Eda Gecikmez, Hande Kutlu), Merve Şendil, Tuna Poyrazoğlu, Raisins in Tophane, Leyla Sakpınar, Gonca Sezer, Semiramis Sokul
In modern communities, playing is still associated with leisure time and continues to be reckoned as an area of freedom. It always has a special place apart from social production, pragmatism, individual nonsense or insanity. Artists (sort of) play a game during their process of creation and yet children question, or even rebuild their relation to the world they live in, through the games they play.
What happens when playing games and art intertwine? Children from the neighbourhood of Cukurcuma and voluntary artists have gathered for the third time this year in HAYAKA ARTI. The game-works shaped as a result of these encounters which took place throughout the year, can be viewed in the exhibition “Encounters 3: PLAY-THING”.
Hours spent in peace focused on art over the course of these workshops, seem to broaden the horizons of little minds, develop their skills of self-expression and in this way nurture their inborn imagination. Children undergoing such an experience, enjoy the rightful pride of conceiving something tangible using their own hands, wit, talent and thus find an opportunity to improve their competencies in terms of self-confidence, multidimensional thinking and sensitivity. Art is a unique tool on universal scale holding the power to enrich and add meaning to each and every sphere it touches. If we manage to acquaint children with all forms of art and provide a unification between them and the form they feel themselves most drawn to, in this rapidly changing new world order, we may as well somewhat be able to contribute a tiny bit to them in conveying their guiltless naiveness, resplendent hopes and sincere enthusiasm (emanating from their position of being at the very beginning of life) to their adulthood free from any kind of deterioration...
Since three years, we have been experiencing how surpriseful a journey these encounters between children and artists can be, for the world of both and how deeper the marks left behind, are than the works conceived collectively.
18 Mayıs 2012 Cuma
Ve Siber Gnosis -4- Dedi!!!!
Çok yoğun, meşakkatli günler içersinde Periferi ekibi yeni ve “sıkı” bir yeni Gnosis ile karşınızda.
Yeni sayı da karşı mimari sorgulamalarımız 20. Yüzyıl Avangardı’ndan iki önemli isim; Constant ve Matta ile devam ediyor. Gerçeklik Terörü’nün artçı sarsıntılarına ise Murat Germen tercüman oldu. Sanat tarihimizde hafızayı yoklayacak yeni köşemizin ilk konuğu Sezer Tansuğ; 1972 yılında sermaye ve sanat ilişkisine bakıyor.
Ruhsal yakınlık duyduğumuz sergilere yer vermeye bu sayıda Fluxus 50 sergisi ile devam ediyoruz. J.G.Ballard’dan yayınımız peş peşe 3. Sayı olarak sürmekte. Bu sayının armağanı cins’ten çıkan S.E.T kelebekleri oldu. Ve yeni sayının kapak resmi ve tasarımı Nejat Satı’nın Amorti adlı tuval üzerine akrilik resmi oldu.
Siber Gnosis ilk 4 sayı ile bulunduğu koordinatsız alan ve arzuladığı düş ile ilgili sağlam ve istikrarlı bir temel oldu. Yeni sayılarda daha çağıl ve gündeliğe müdahale eden bir içerik ile karşınızda olacağız.
Periferi/Mayıs 2012
Metinler:
Yerelin Hasreti, Küreselin Reddi –Murat Germen
William Gibson ile Bilimkurgu, Beat Kuşağı ve Polisiye üzerine
Solar Anüs- Bataille
Sürrealist Eylemden Periferi’ye- Alper T. İnce
Başka Hayat İçin Başka Şehir- Constant
Psikolojik Şekilbilgisi- Matta
Ücret Karşılığı- Sezer Tansuğ
Fetişizmin Parçalı Ekonomisi- Rafet Arslan
Duru Düşçü: Helmut Newton- J.G.Ballard
Gerçekliği Kovmaya Yönelik Sürrealist Oyun Denemesi- Ayşe Özkan
Şiirler: Ela Dinçer, A. Emre Cengiz
Lirik Metinler: Dilara Hançer
Görseller: Eric Bragg, Defter Kazıyıcılar Kooperatifi, Eda Gecikmez, Bill Howe, Nur Çelik, Dilara Hançer
Siber Gnosis, İstanbul da Taksim ve Kadıköy Mefisto da.
Haftaya Anadolu’daki noktalarında..
23 Nisan 2012 Pazartesi
RAFET ARSLAN’IN 'ŞUURALTI OPERASYONLARI' İÇİN YANLIŞ FRAGMANLAR/ INCORRECT FAGMENTS FOR RAFET ARSLAN'S 'SUBLİMİNAL OPERATIONS'
Yazıda bütünlük gerekir pekâlâ, yapıtta bütünlük, amenna, özne Rafet Arslan, konu Rafet Arslan’ ın şuuraltı imgelerinden sızan kolâjları, détournemente’ları, assemblage'ları ve bazı resimleri olunca bütünlük burada ikircik olur. Hemen her şeye muhalif, bir adım ileriden, gerekirse geriden bakan bir göz için, bütünlük biraz da muhafazakârlık demektir. Bu yüzden bütünlük yaratmaktansa kaosun düzenine atılmak, oradan çıkan şiirselliğin ritmini yakalamak, Rafet Arslan’ın tekinsizliğidir.
Rafet Arslan imgesi akademiye karşın değil ama alaylı olmanın verdiği adaletli güvenle, hemen her şeyle kelimenin bilinen ve bilinmeyen ama en Debordcu anlamıyla “alay” eder, en çok da kendisiyle...
Önce kavram mı yoksa imge mi, duruma göre değişir demenin kolaycılığına sığınmadan, naçizane, önce imge diyeceğim, şiirlerine göndermeyle(bkz. Çağdaş sanat manifestoları). Yanılıyorum belki, artık önce renk! Mi demeliydim? Gören göz için kafası biraz karışık, sınırlar aşıcı, soyuttan somuta oradan sonsuzluğa, yargılayıcı ivme... Keskin bir matematiktir onda inşa edilen durumlar, sözcükler, kâğıt üstüne akrilik ya da kolâj, arkaik mağara resimlerine yanaşan robotik sanrılar, makineleşmiş bireyin renkli sorgulamalarıyla bir sergi kurmak... Çünkü sergi kurmak biraz da kendini kurmaktır.
Bu kolâjların, resimlerin, kavramların ben de yarattığı durumsa en safdillikle: tanıdıktırlar. Çok uzağınızda kalsa da, hiç görüşemeseniz de, karşılaştığınızda içtenlikle sarıldığınız bir dost ya da uzak bir akraba gibi uzaklığınca yakınınızda, bilindik ama kavuşulamayan bir “bekleyiş aynası” . En mutant, robotik, tinsel ya da gnostik formları en olmadık anda bir araya getirmesi dahası bir araya gelmesi gereken imgeleri bir araya getirmesinin yarattığı yabansı aitlik, yadırgatıcı olağanlığına rağmen aslında hepsi bizizdir.
Radikal politikadan arda kalan, sokaktan aldığı şiiri sokağa bırakan, hiç reddetmediği dahası övündüğü kaldırımlarıyla Arslan, biraz da sokağın tekinsizliğini, sözün çığlığını, tuvale, ahşaba, kâğıda, kolaja taşır, birisi okur mu bir gün?
Onun için sahaflarda kitaplara eğilmek, ya da kalemle yazıya, şiire düşmek, ya da birçok imgenin kıyısında bir kolâjla, en nihayetinde elinde boya tuvale eğilmek neyse kendi içine eğilmek de odur. İşte bu yüzden estetik olamayacak kadar estetik, politik olamayacak kadar politik, şiirsel olamayacak kadar şiir, eleştirmen olamayacak kadar eleştirsel... Uzatmadan, mış gibi olamayacak kadar gerçek-üstü, karşınızdadır. Çıplaklığından utanmayan ama mağrur bir çığlık. Kanattığı yaralarımızdan akan simsiyah geceyle birleşen sessizlikte seyrettiğimiz yalnızca bir sanat değil, bizi bize anlatan bir insandır.
Durmadan damlayan bir musluk, tahtaboşlardan gelen ruh şarkıları, aynı dili konuşabildiğimiz bir uzaylı,” vahşet sergisi”, simya sureleri, Eylül’ ün babası, sokağın yoldaşı, gnostik bir muamma, Kadıköy’ün sitüasyonist olmayan sitüasyonisti, toplum düşmanı, yıkım, BM’nin bekâret kemeri, yeni ressam, düş kolâjcısı, hem hepsi bunların hem hiç biri, boş bir kâğıt şimdi, biri doldurur mu bir gün?
Kolâjı eskil bir yöntem, yenilenemeyecek bir uzam olarak görenler olacaktır, doğrudur ancak Rafet Arslan için kolâj bir varoluş sorunsalıdır. Kâğıdın kâğıdı, imajın imajı öpmesi bir yana, kolâj şairin ilk dizesi gibi Rafet’in alt-üst bilincimize vurduğu ilk neşterdir. Neden sonra yetmez olur ona kolaj, hayat zaten bir deney değil midir? Alır boyayı eline, önceden kolajladığı düşlerine sığmayan imgeleri taşır resmine. Bu nokta da Rafet’in resimlerini kolâjlarından ayırmamak gerekir. Tamamlayıcı bir deney, içuzaydan uzaya geçiş, kitabın yeni bir cildi olarak da okunabilir. Biri görür mü bir gün?
Alper T. İnce
Mart 2012/İstanbul
Rafet Arslan “ŞUURALTI OPERASYONLARI”
Kolajlar, détournement'lar, assemblage'lar ve bazı resimler…
25 Nisan - 02 Haziran 2012
Sanatorium
http://www.sanatorium.com.tr/php/index.php?mid=8973495874&dl=1&mod=5733f117
*
An essay, an article may well need an overall integrity, the integrity of a work that is, but when the subject is Rafet Aslan and the objects are the collages from his subconscious operations, his détournements and assemblages; the integrity hesitates.
Opposed to just about everything and a step ahead, integrity means perhaps a little bit of conservatism for the eye looking behind if need be.
Thus embarking upon the order of chaos rather than creating integrity, and capturing the poetic rhythm emerging from thereof is Rafet Arslan's uneasiness
The Rafet Aslan image, his work, not necessarily counters the academic establishment, yet it's within the fair safety of being sarcastic; teasing almost everything known and unknown in the most Debordian sense. Before and most of all sarcastic to and teasing itself.
Does the concept or the image come first? Not seeking shelter behind the known maxim: "Well it depends on the situation", humble as i am, the image i will proclaim, while implicitly referencing his poems. (see. Contemporary Art Manifestos)
Maybe I'm wrong, should i've said, "now, before all, it's the color, indeed"?
For the eye that sees, a mind slightly confused, surpassing the limits, the judgmental move; from the abstract to the concrete and from there on to an absolute eternity.
It's sharp and acutely mathematical, the situations built, the words, the acrylic on paper or collage, the robotic delusions drawing almost near the archaic cave paintings. Establishing an exhibition thru the questionings of the mechanized individual; for indeed setting up the exhibition is also establishing the self.
The state, these collages, images and concepts created within me, in pure naiveté, is a sense of acquaintance.
However estranged and without contact, like a close friend or a distant relative held sincerely upon an encounter, within close reach despite the evident estrangement, a known yet inaccessible mirror of anticipation…
Fetching together the most unlikely forms, the most mutant, spiritual or gnostic forms, at the most unexpected moments, and moreover the oddness of not assembling together the images meant to be in harmony. This contrast, this peculiar ordinariness is within us all.
The remnants of the once radical politics, the delivering back to to the street very poems he collected from there, the sidewalks he never rejected quite on the contrary that he takes pride in, the screams of the word, within this little unsettling strangeness of the street, Aslan carries all these to the canvas, wood or paper. Will anyone read it some day?
Leaning down onto the books in the old bookstore, or getting down to writing on the paper with a pen, or falling deeply into poetry, or being with a collage on the brink of many images; in the end these are no different for him than leaning into himself.
Thus before you in short, is the aesthetics of what can not be aesthetic, the politics of what can not be political, the poetics of what can not be poetic, the critics of what can not be criticized, tersely, the surreal which will never be able to be reported to have been is right across you. Rather proud of its nakedness, unashamed, the naked scream; flowing from our scars, once made to bleed, the pitch black night uniting with the laconic art which was not meant solely to be art. It's a human who recounts us to ourselves.
A faucet ceaselessly dripping, a soul song emanating from a wooden porch, an alien with whom we can converse, an exhibit of atrocity, verses of alchemy, Eylül's father, a street comrade, a gnostic mystery, a situationist of Kadıköy portending not to be so much a situationist, a public enemy, a destruction, the chastity belt of UN, an aspiring painter, an assembler of dreams, all these yet none of them also, a piece of empty paper, will anyone fill it up someday?
There will be ones who may consider collage as an old method, a prolongation overdue, impossible to renovate, indeed it maybe, however for Rafet Aslan collage constitutes the very problem of existence.
Setting aside the kissly touch of a paper and another paper, an image and another image in a collage, very much like the first stanza of a poet, collage is Rafet's first surgical cut into our alter-egos. For why afterwards the collage becomes no longer sufficient to him, isn't after all life an experiment? Getting back on the task, taking the paint in hand, he carries the very images not fitting into his dreams onto canvas which he previously collaged.
At this point indeed it's best not to attempt to distinguish between Rafet's paintings and his collages. A complementary experiment, a transition from the inner space to the ordinary surroundings, perhaps even they can also be read as the new chapter of a book.
Will anyone see this someday?
Alper T. İnce
March 2012/İstanbul
"Rafet Arslan "Subliminal Operations""
25 April - 02 June 2012
Sanatorium Art Gallery
13 Nisan 2012 Cuma
"gerçeklik terörü" kolektif performans
Periferi Kolektif "gerçeklik terörü" ortak performans/eylem
11 kişi, 9 metreye 2 metre kolektif yapıt..
8.4.2012, Occupy Hayaka+
28 Mart 2012 Çarşamba
Siber Gnosis -3- Yayında!
Periferi Kolektif’in bağımsız, avangard mecmua projesi Siber Gnosis 3. Sayısı ile okurunun takdirine çıkıyor. Siber Gnosis’in yeni sayısı Gerçeklik Terörü etkinliklerinin gerek poetik, gerekse de teorik zeminini yoklamaya devam ediyor.
Artık bir Siber Gnosis klasiği haline gelen, her sayımızı süsleyen koleksiyon eklerinin bu sayıda bizim için çok “özel” bir konuğu var. Yıkım/Destruction 2011 sergi alanımıza Alanya L tipi Cezaevinden gelen mektubun özel baskısını paylaşmaktan mutluyuz. Yıkım sergisini basın vasıtası ile takip eden Serdar Sıvacı’nın kadim Maya mitlerinden yola çıkarak cezaevi koşullarında üretiği nadide “artbrut” örneklerini içeren bu dosya, ilk kez gün ışığına çıkıyor.
Yeni sayının diğer önemli bir dosyası ise İngiliz Pop Sanatının öncülerinden Paolozzi ile Gerçeküstücü bilimkurgunun yaratıcı J.G. Ballard arasında geçen uzun mülakat. Amerikan eksenli pop sanatının çok ötesinde, muhalif ve avangard İngiliz Pop sanatı ve o dönemin ruhunu yansıtan bu metne Eda Gecikmez’in cyberpunk kapak tasarımı eşlik ediyor.
İçerik:
Ekmeğin Felsefesi (yada defne ormanı altında Likya yıkıntıları) Emre Zeytinoğlu
Radikal Teori Feral Faun
Angye Gaona “olayı Karşısında Kayıtsız Şartsız Dayanışma- Rio de la PLata Sürrealist Grup
Kurgusal Çizimler Eduardo Paolozzi & J. G. Ballard
Gerçeklik Terörüen Karşı İlk Yardım Çantası Rafet Arslan
Ütopya Koleksiyonu Pınar Öğrenci
Şuuraltı Operasyonları İçin Yanlış Fragmanlar Alper T. İnce
Görseller:
Dilara Akay, Defter Kazıyıcılar Kooperatifi, Zeynep Beler, Alex Januario, OnstOn, Luk Berghe, cins, Nur Çelik, Rafet Arslan
Şiirler:
Ela Dinçer, Semih Yıldız, Alper T. İnce
Rüya Kayıtları:
Hande Koçak
Bilimkurgu öykü:
Ali Kartal
Satış Noktaları/İstanbul:
Mefisto İstiklal Cad.
Edisyon
Mefisto Kadıköy
Ps: Anadolu içi dağıtım kısa süre sonra paylaşılacaktır.
27 Mart 2012 Salı
sunum "Gerçeklik Terörü"
Periferi Kolektif; Yıkım/Destruction 2011 sergisinde açtığı tartışmayı Gerçeklik Terörü başlıklı yeni etkinliklerle büyütüyor. Rafet Arslan ve Alper T. İnce’nin koordine ettiği uluslararası katılımlı sergiler Mayıs ayının başında peşi sıra Depo, Mars ve Asfalt Kadıköy de açılıyor.
Gerçeklik Terörü; gerçeğe dair son kalıntıların gündelik hayattan silindiği bir dünyada sanat ve hayata yönelik karşı sorgulayıcı, şiirsel ve yıkıcı bir dil ve estetik oluşturmayı amaçlamaktadır. Sanat ile piyasanın, medya ve sansürün, politika ve pornografinin iç içe geçip oluşturdukları sahte gerçekliklere karşı bir varoluş mümkün mü?
Gerçeklik terörü” , güncel sanat pratiklerinin şiirsel yıkıcı üslubu ile sizleri inançlarınızı sorgulamaya, içinde yaşadığımız ve gerçek olarak varsaydığımız dünyayı yadırgatmaya ve tüm karamsarlığına rağmen yeni gerçekliklerin, yeni olasılıkların, başka dünyaların kapılarını aralamaya çağırıyor.
Yeni bilinç/insan için yeni bir dilin, estetiğin ve hatta evrimin tetiklenmesi, mutasyonun politikası!
Gerçeklik Terörü
4/28 Mayıs 2012-İstanbul
Açılışlar:
Depo/4 Mayıs
Mars/4 Mayıs
Asfalt/9 Mayıs
Koordinatörler: Alper T. İnce& Rafet Arslan
Sanatçılar:
Ahmet Doğu İpek
Ahmet Şık
Alfred Dong
Ali Mete Sancaktaroğlu/defter kazıyıcılar kooperatifi
Alper Kırklar
Alper T. İnce
AltKomşu
Armanc Yıldız
Ayşe Özkan
Azra Deniz Okyay
Bahadır Yıldız
Burçak Konukman
Bülent Demirağ
Cecile Wesolowski
cins
Clement Cogitore
Deniz Beşer
Deniz Pireci
Dilara Akay
Dilara Hançer
Dragos Badita
Dragos Platon
Eda Gecikmez
Elin Magnusson
Emine Çorduk
Emre Zeytinoğlu
Eric Bragg
Erol Eskici
Fahrettin Örenli
Ferhat Özgür
Fulya Çetin
Halil Vurucuoğlu
Hayali
Hüseyin Rüstemoğlu
Johanna Reich
Karahan Kadırman
Kazım Şimşek
Komet
Leyla Emadi
Leyla Gediz
Maria Sundby
Mario Asef
Mehmet Çeper
Murat Germen
Nalan Yırtmaç
Nazan Azeri
Necla Rüzgar
Neil Coombs
Nejat Satı
Neus Peres
Nur Koçak
OnstOn
Orhan Cem Çetin
Özgür Yaşaroğlu
Pınar Öğrenci
Rad
Rafet Arslan
Serkan Yüksel
Simona da Poza
Yeşim Akdeniz
Yeşim Şahin
Yukiko Shimuzu
Wide
Zeynep Beler
11 Mart 2012 Pazar
Anti-art and plain poor art/Anti-sanat ve Sade Suya Tirit Sanat- Mattias Forshage
Niklas Nenzen(Stockholm Sürrealist Group)
Not: Stockholm Sürrealist Grubunun, S.E.T/Periferi'nin Yıkım/Destruction 2011 sergi/etkinliklerine sunduğu bildirgedir.
Anti-sanat ve Sade Suya Tirit Sanat
SANAT’a genelde kuşkuyla yaklaşsam da, “anti-sanat”ın genelde sanattan dahi ölü doğmuş ve dar bir ideoloji olduğunu düşünürüm. Anti-sanat, sanatı hakikaten sorgulamaktan veya tahtından etmekten ziyade, sanatın meşruiyet namına sahip olduğu her şeyi ele geçirmek, sanatın tekelindeki tüm ayrıcalıklara ve nimetlere konmak isteyenlerin kullandığı yaygın bir sahte etikettir.
Çoğunlukla amaçlanan, sanatı bambaşka bir şeye (ya siyasî aktivizme ya da felsefeye) indirgemektir. Bundan başka, veya bununla birlikte, bir amaç da, iki adımlı bir kendini pazarlama olabilir. Önce, ultra-liberal bir eşitleme yapılır: Sanat ölmüştür ve hiçbir sanat ürünü bir diğerinden iyi olduğunu iddia edemez. Bunu, kendi kendini olumlama biçiminde bir yanlış mantık izler: Madem ortada sağlam bir değer yelpazesi kalmadı, madem mutlak bir hiyerarşi kalmadı, o zaman benim eserlerimin de –nasıl görünürlürse görünsünler– kabul gören sanatçılarınkinden aşağı kalır yanı yok demektir. (Aynı akıl yürütmeye, yaratılışçılar arasında da rastlanır: bilim adamları bile evrim tarihinin nasıl gerçekleştiğini kesin olarak bilmediklerini kabul ettiklerine göre, her kuram –mesela bizim ilahî yaratılışla ilgili kuramımız–, hiçbir dayanağı olmasa da, en az evrim kuramı kadar iyidir.)
“Herkes şiir yazsın” şiarı, “herkesin yazdığı zaten şiirdir” veya “herkes şiir yazıyor, demek ki ne yazarsam iyidir” şiarına dönüştürülmüştür. 1960’larda anti-sanat filizlenirken, temelinde yatan ortak formülün ne olduğu görülmüştü: “Tek istediğimiz sanat diye kabul görmek.” Bu formülün bugün de hayatta olduğuna kuşku yok – özellikle, günümüzde yeraltı denen ortamlara damgasını vuran bezdirici standartı oluşturan, portmodern esintili sözde-avangardizmlerde (tabii, bu ortamlarda faal olan pek çok kişi, sadece poetik bir vizyon geliştirmekle, hatta sadece şu veya bu türden bir oyuncu pratiği benimsemekle öne çıkabilmektedir.) Artık, büyük harfle Sanat’ın pek çok modern formunun, anti-sanata, onunla yer değiştirecek kadar benzediği açıktır.
Anti-sanatın tüm çeşitlemelerinin (ki sadece sitüasyonistler arasında değil, anarşistler, neo-dadaistler ve postmodernistler arasında da bunlara bol miktarda rastlanır) en gözde türleri şunlardır:
1. İlke gereği dağınık kendiliğindencilik (aşırı çalakalemlik, graffiti naifliği, kafası dumanlı beat şiiri vs.)
2. Cüretkâr performans sanatı ("paralı oyun-lideri eşliğinde kendiliğindecilik", "işeme-sıçma esprileri” vs.)
3. Ölümüne sıkıcı performans sanatı ("gerçekçi" minimalizm)
4. Ölümüne sıkıcı kavramsal sanat (çoğunlukla, yürümeyen bir felsefî argümanı örnekleyen küçük jestler veya bir temanın fikirden yoksun biçimde canlandırılması)
5. İlke gereği ruhsuz, belgesel gerçekçilik (reality show’lar, otobiyografik çizgi romanlar, iç çamaşırlarından ve çöp kutularından kavramsal sanat)
6. Basit propaganda ve basit siyasî kampanyacılık
7. Diğer basit faydacı iletişim biçimleri: seri ilanlar ve eş bulma klişeleri, mizah, porno, vandalizm vs.
Bu felsefenin, ve dahası bu siyasî aktivizm biçiminin bazı noktalarında haklı dertler olabilir; ama bunlar ya felsefenin ya da siyasetin konusudur, sanatın değil. Kendiliğindenci sanatın bazı unsurlarının da, kaotik dışavurumsallığı veya ham naifliğiyle, büyük bir şiirsel ve sanatsal değeri olabilir; ama polemiğe dönük yaygaracılığının ve her şeyi eşitleyen çerçevesinin bu değere bir şey katmadığı kesin.
* * *
Sitüasyonistler ve yandaşları, Debord’un 1950’lerdeki formülünü temcit pilavı gibi önümüze koymaktan bıkmazlar: "Dadaistler sanatı gerçekleştirmeden yadsıdılar, sürrealistler sanatı yadsımadan gerçekleştirdiler, sanatı hem gerçekleştirip hem yadsımak biz sitüasyonistlere düşüyor”. Burada, ilerlemeye duyulan inançla, kendini dev aynasında görmek birleşiyor (ki bu bileşim, avangardizmin esasıdır); bu ilerlemenin ne kadar şaibeli olduğu bir tarafa, ortaya konan imgenin de tarihsel açıdan doğru olduğu su götürür.
Dadaistlerin faaliyetlerinin sanatı yadsımakla alakası yoktur, onların faaliyetlerini bu amaca indirgemek, ancak anti-ampirik Fransız-Hegelci bir yöntemsel kurgu temelinde mümkündür. Dadaistlerin yaptığı, burjuva toplumunun meşruiyetini kaybettiğini, bilhassa da bu toplumun kraliyet elması sayılan kültürün tüm dayanaklarından bariz biçimde yoksun kaldığını göstermekti – bütün o soyluluk, evrensellik, incelik, barışçıllık, aklîlik ve iyilik iddialarına rağmen. Dolayısıyla, evet, dadaistler bir eşitlemeyi devreye soktular, ama bu keyfî değil, iki uçlu bir eşitlemeydi: sizin sanatınız bizim mest olup kurduğumuz (çoğu örneği hakikaten iyi olan) hayallerden daha iyi değil; sizin sanatınız bizim (çoğu örneği hakikaten iyi olan) bulunmuş nesnelerimizden, oyunlarımızdan, otomatist denemelerimizden, şans yöntemimizden daha iyi değil; sizin sanatınız bizim (hiç de iyi olmayan, burjuva kültürünün çoğu örneğiyle aynı seviyede olan) salak kışkırtmalarımızdan ve dokunaklı jestlerimizden iyi değil.
Dada, anti-sanata indirgenmesi mümkün olmayan birçok şiirsel sonuç yarattı: radikal yadsımanın ve radikal yola çıkışın, hareket noktası olarak cisimleşmesi; otomatik yazım; genel olarak şans yöntemi; Huelsenbeck, Arp, Schwitters, Serner, Breton, Soupault, Tzara, Eluard, Péret ve Kassák’ın şiirleri; Ernst, Grosz, Arp, Duchamp, Ray, Picabia’nın resimleri; Ray ve Schad’ın fotoğrafları; Ernst, Hausmann, Heartfield, Höch, Charchoune, Citroën, Schwitters’ın kolajları; Hausmann ve Schwitters’ın asamblajları; Arp, Täuber-Arp ve Schwitters’ın heykelleri; Eggeling, Clair ve Richter’in filmleri; ve hatta Ball’un ses şiirleri; Tzara, Arp, Picabia ve Duchamp’ın yarı teorik spekülasyonları; kaotik deneysellikleriyle kolektif şiirler ve gürültü müziği; suare formatının geliştirilmesi; özgül tipografi vs. vs.
Sürrealizm, bu tarz somut şiirsel sonuçların ve onları doğuran metodolojinin büyük kısmını bünyesine kattı. Sürrealizm içerisinde, sanatın ayrıcalıklı konumu reddedildi ama tevekküle yaslanan çekimserlik kuralları da getirilmedi; sanatın hem içinden hem dışından beslenen bir şiirsel deney ortamı geliştirildi. Şiiri şiir dışında geliştirmek için sergilenen formlar (ki bunlar ilk kez sürrealizmle ortaya konmamış, daha önce romantizmde, sembolizmde, dada ve Rus fütürizminde denenmiş formlardı), sitüasyonizm tarafından devşirildi ve şiirin yegâne meşru ifadeleri oldukları ilan edildi. Ve bu kuram oluşturulduktan bir süre sonra, sitüasyonistler, bu kuramı toplumsal isyan durumlarıyla özdeşleştirecek dayanakları buldu.
Fakat bu, aşağı yukarı sitüasyonist hareketin, kısmen sanat meselesi üzerinden bölündüğü zamana denk geliyordu. Ama sitüasyonist hareketin sanatçılar ile siyasî aktivistler arasındaki basit bir çelişki yüzünden bölünmediğini savunan sanat tarihçilerine hak vermek gerekiyor. İki tarafta da sanatçılar vardı, ve iki tarafta da, kelimenin modern anlamında siyasî aktivist yoktu; iki taraf da hem sanatla hem siyasetle ilgileniyordu. İkisi de hem sanatı yadsımak hem de sanat yapmaya devam etmek istiyordu. Ama bir taraf sanat pratiğini temel almıştı, kendiliğinden pratikleriyle özdeşleştirdikleri poetikayı harc-ı âlemleştiriyorlardı; teorik yönü zayıf kalan tezlerinde, radikal sanatı, yarı paranoyak yarı hırçın bir tonda, ifade özgürlüğüyle tanımladılar; siyasî eylemleri gürültücü, hırçın ve popülistti. Diğer tarafsa, sanat pratiğini temel almaktan kaçındı, böylece şiirsel olanı soyut bir şeye dönüştürdü, çünkü sadece kuramsal örneklerde somutlaşabilirdi; sosyal kuram alanına odaklanarak, gelişkin ve bütünlüklü bir kuram oluşturdular; siyasî eylemleri, solcu entelektüellerin hiçbir dolaysız bağları olmayan mücadeleler karşısında aldıkları tavırlarla aynı çizgideydi (ama, başkalarının pek görmediği önemli noktaları yakalıyorlardı ve sonunda sitüasyonistlerle dönemin mücadeleleri birbirleriyle o kadar yakınlaştılar ki sitüasyonistler de siyasî aktivist oldular). Bir tarafın sanat dediğine, diğeri anti-sanat diyordu, gerçekte birbirleriyle karışacak kadar benzerdiler – kendiliğindencilik ile propagandanın (şiirsel içerikten de yoksun olmayan) kerameti kendinden menkul gürültülü karışımı.
* * *
Sürrealizm içerisinde, sanat alanının sınırlanmışlığı, kokuşmuşluğu ve ideolojik niteliği konusunda süregelen bir ısrar olmuştur; ve pek çok insanın o alanda gerçekleştirmek istediği anlamlı faaliyetlerin, bambaşka ilişkilerle, açık ve kolektif biçimde, deneysel, oyuncu ve konformist olmayan ilişkilerle çok daha iyi yürütülebileceği vurgulanmıştır: ya bizatihi sürrealist hareket içinde, veya yerel inisiyatiflerde, yan forumlarda ve ütopyacı atölyelerde, festivallerde veya gizemleştirici gündelik inisiyatiflerde. Pek çokları, sanat alanının polemik bir tarzda reddedilmesini de vurgulamaktan hoşlanır; ve bu ret, sitüasyonistlerin imgeye yönelttikleri sosyal-kuramsal eleştiriyle birleştiğinde, zaman zaman sanatsal yaratım formlarını tümden ya da kısmen askıya alma girişimleri ortaya çıkar.
Aslında, 1924 tarihli Sürrealist Manifesto’nun arkasında, otomatizmin ve sürrealist oyunların kısa süre sonra tüm sanatsal kaygıların ve tüm sanat alanının yerine geçeceğine dair avangardist bir umut yatıyordu. Fakat bunun sonu hüsran oldu, çünkü şu veya bu biçimde sanatla ilgili olan meselelerin, bizzat sürrealistler açısından bile kilit önem teşkil ettiği, şiirin geliştirilmesinde ise kısmen önemli oldukları anlaşıldı. Bunun üzerine söz konusu iddialar gücünü yitirdi ve (sürrealizmin bir avangardizm olmaktan fiilen çıktığı) 1929 tarihli manifestoda hepten bir yana bırakıldı.
Şayet sitüasyonist hareketin bütününe, daha geniş sürrealist hareket içerisindeki aşırılıkçı bir hizip diye bakacaksak, 1962’deki bölünmeyi izleyen Sitüasyonist Enternasyonal sanata yönelik bu reddin ve askıya almanın örneklerinden biridir. Gelgelelim Enternasyonal, aynı zamanda sergiler düzenleyip dergiler çıkarmış ve tüm bunların, kafa karıştıracak kadar benzedikleri sanatla uzaktan yakından alakası olmadığında ısrar etmişti.
Stockholm sürrealist grubu da, 1990’larda “Guy Girard’a Açık Mektup” başlıklı bildirisinde sanatı askıya almayı önerdi. Bununla ilgili biçimsel bir değerlendirme yapılmadı, ama halihazırdaki sanat dışı formların hiçbirinin, sanatsal yaratımda toplanan araştırma yönlerinin yerine geçecek kadar tatmin edici olmadığı görüldü.
Bunun ardından Madrid sürrealist grubu, son hali “Sahte Ayna” başlığıyla yaygınlaştırılan bildirisini yayınladı. Metnin ilk versiyonunda, sitüasyonist eleştiri yeniden devreye sokuluyor, fakat sürrealizmin sanat pratiği açıkça dışarda tutuluyordu. Ancak zamanla metinde önerilen tezler uygulamada iyice keskinleştirildi ve sonunda Madrid grubu kendi içinde imge üretimini yasaklama noktasına kadar geldi (bu yasak tuhaf bir biçimde resmi kapsıyordu, belgesel fotoğrafa ve şiirsel yazıma dokunulmuyordu); grup halen sürrealist hareket içinde bunu savunmaya devam ediyor.
Sanatı durdurmak, özellikle bir deney olduğunda, hâlâ anlamlı olabilir. Doğru durumda sanatsal yaratımı askıya alma çağrısı, yaratıcı dürtülerin o zaman hangi yöne akacağını keşfetmek açısından ilginç bir yol olabilir ve yeni olanakların önünü açabilir. Ama askıya alış daimi kılındı mı, ideolojiye dönüşür. Gerçek bir durdurma bile olmayan, kendi pratiğine iltimas geçen bir askıya alma, sadece ideoloji olmakla kalmaz, kendini kandırmanın ve pazarlamanın en katıksız halidir.
* * *
“Sanat için sanat” şiarının kelimesi kelimesine okunduğunda anlamı olmadığı açıktır; ama bu formül, zaman zaman, sanatı faydacı taleplerden koruma, siyasî veya ticarî dayatmalara karşı içsel ihtiyaçlara uygun biçimde yaratıcılığı savunma amacı etrafında birleşmeyi sağlamıştır. Bugünlerde geniş anti-sanat alanının ve ona komşu kavramsal sanatın, performans sanatının ve politik sanatın (otobiyografik sanat, postmodern sanat vs. vs.), bu şiarı çok başka bir anlamda benimsediği görülmektedir: paradoksal biçimde, bir yandan sanatın ayrıcalıklı yerini korurken, bir yandan da geleneksel kriterlerin (hatta herhangi bir kriterin) miadının dolduğunu öne sürüyorlar – öyle ki sanat alanı, her şeyin herkese beleş olduğu ve halihazırdaki kaynakları ele geçirmek için kıyasıya rekabet ettiğimiz koca bir havuza dönüşüyor. Kimisi, siyasî propagandasını görünür kıldığı için memnun oluyor (genellikle bu görünürlük, söz konusu propagandanın pek anlam ifade etmediği sınırlı sanat ilişkileri bağlamında gerçekleşiyor); kimisi, bursunu aldığı sürece yeraltı sanatçısı olarak kalmaktan gocunmuyor; ama çoğu, bürokratların (burs veren kurulların vs.) ve aracıların (sanatçı temsilcilerinin, galeri sahiplerinin) gözüne girmek ve yüksek satış rakamlarına ulaşmak için birbiriyle deli gibi yarışıyor – ve bu rekabetin, eski ekol hümanist burjuva “kişisel gelişim”le bile alakası yok, öne sürülen argümanların fiilen sanatla alakası yok; bu, en etkileyici CV’ye sahip olanın, en faydalı bağlantıları kuranın ve en etkili pazarlama stratejisini geliştirenin kazandığı, çıplak bir rekabet. Birçok burjuva feministi için, sınıf atlamış bazı işçi sınıfı kahramanları için ve genel olarak bazı ultra-liberal kinikler için, (yine söyleyecek sözü olmadan) kariyer edinme hakkı, başlı başına bir siyasî gündem haline geliyor.
Sanatla ilgili yegâne radikal görüş, yaratıcılığın dışardan hiçbir dayatmayı kabul etmemesi ve hayatın diğer alanlarından kopmaması gerektiği görüşüdür. Yaratıcılığın hayatla bağını korumasını sağlamak için, sanatı halihazırdaki faydacı kaygılara (propaganda, gelir vs.) indirgemek değil, bilakis, gündelik hayatı, içsel ihtiyaçlara ve sanatla sınırlanması mümkün olmayan o derin meraka ve yaratıcılığa uygun hale getirmeyi talep etmek elzemdir.
Dolayısıyla, sanatın kendi dinamiği içinde, (kelimenin dar anlamıyla) siyasetle kesiştiği ve kesişmesi gereken yer, çalışma karşıtı mücadeledir. İş gününün kısaltılması, çalışma etiğinin altüst edilmesi, alternatif kolektif çözümler üretilmesi, oyunun ve tembelliğin ve çılgınca işlerin savunulması için devam eden mücadeleler, sanatın en dolaysız siyasî meseleleridir ve insanın sanatçı kimliğiyle aktivist olmasının anlam taşıyacağı yegâne yer de burasıdır (yoksa sanatçı kimliğiyle aktivist olmanın, sanatçı olmayan herhangi birinin aktivizminden ne farkı olabileceğini anlamak çok güçtür). Herkesin, anlamlı bulduğu şeyi yapmasını sağlayacak zamana ve koşullara sahip olmasını temin etmek – en acil ihtiyacımız budur: insanların, sosyalliklerini ve alışkanlıklarını, onları tüketip sömürmekle kalmayan, aynı zamanda ruhlarını zehirleyen ve hayatı kendi suretinde yeniden yaratan bu saçma cenderenin değil, yaratıcılığın ve merakın gerçek buyrukları doğrultusunda örgütleyebilmelerini sağlamak.
Sanat alanının, kendisine karşı girişilen binlerce kibirli jesti bünyesine katıp balon gibi şişmeye değil, ayrı bir yere konup korunmaya ihtiyacı var. Sanat kavramı için, sanatçı diye kabul görmek için veya fonların bölüşümü için didişmenin, hayatın diğer alanlarında her zaman var olacak ve (şimdilik) sanatta bile var olan yaratıcılıkla, merak ve oyun dürtüsüyle hiçbir ilgisi yoktur.
Mattias Forshage
Çeviri: bukalemun
X
Anti-art and plain poor art
IF ART usually makes me suspicious, I still find "anti-art" usually far more stillborn, and usually an even narrower ideology than art. Anti-art is commonly a false denominator, used by people who want to snatch whatever art holds of legitimity, privileges and alms for their own part rather than really question or actually dethrone it.
Often the aim is to reduce art to something completely different (either political activism or philosophy). Otherwise, or simultaneously, it may be about self-marketing in two steps: first one ultraliberal nivellation: art is dead, and no art can claim to better than any other; and then the logical fallacy of self-assertion: if there is no rigid scale of values, no absolute hierarchy, then that means automatically that my own works are just as good as those of all the established artists, regardless of how they actually look. (The argumentation can be recognised from that of the creationists: when the scientists themselves admit that they don't know for certain exactly how evolutionary history took place, then every other theory is exactly as good, for example our theory about divine creation, regardless of whether it completely lacks support.)
"Poetry must be made by all" has been reinterpreted into "poetry is only what everybody already do" or "poetry is done by all, so this means that whatever I do is really good". Under the flourishing of anti-art in the 60s, it became quite obvious that its underlying shared common formula actually was "all we ask is to be recognised as art". This formula is clearly alive today as well, especially in the more or less postmodern-inspired pseudo-vanguardism that makes up the tiresome standard level even in most underground forums today (and which, of course, many single practicioners active in such forums dramatically rise above simply by cultivating a poetic vision or even just a genuinely playful praxis of one or the other kind). It stands perfectly clear that many modern forms av Art with a capital A stand very close to anti-art to the point of being exchangable.
Anti-art in all its varieties (and we've seen a plethora, not just among situationists, anarchists, neodadaists and postmodernists) has its favourite genres:
1. Spontanism, unconcentrated on principle (excessive daub, graffiti-naïvism, absentminded beat poetry, etc)
2. Dashing performance art ("payed play-leader spontanism", "pee-and-poo-humour" etc)
3. Performance art boring as hell ("realistic" minimalism)
4. Conceptual art boring as hell (small gestures illustrating a usually staggering philosophical argument or a thoughtless actualisation of some topic theme)
5. Documentary realism, soul-less on principle (reality tv-shows, selfbiographical comics, underwear- and trashcan-conceptual art)
6. Simple propaganda and simple political campaigning
7. Other simple utilistic communications: classified ads and pick-up lines, humour, porn, vandalism, etc.
Parts of this philosophy, and even more, parts of this political activism, may have its points, but in that case as philosophy or politics respectively, and hardly as art. And parts of spontanist art, in its chaotic expressionism or raw naivism, may have a great poetic and artistic value, which is hardly reinforced by its polemically noisy and nivellating frame.
* * *
Situationists and their followers never grow tired of repeating Debord's 1950s formula "The dadaists negated art without realising it, the surrealists realised art without negating it, it is up to us situationists to simultaneously negate and realise it (NB paraphrase). Apart from the immediately suspect in the combination of progress-faith and grandiose self-image it expresses (that specific combination which is the very foundation of vanguardism), it is hardly a correct image historically.
The activity of the dadaists was hardly aimed at negating art, and reducing their activity to that can be done only on the basis of anti-empirical french-hegelian methodical speculation. What the dadaists did themselves was to manifest how bourgeois society had lost its legitimity, and especially how its alleged crown jewel, culture, so obviously stood without any support for all its claims to being dignified, all-human, cultivated, peaceful, rational and good. So yes, the dadaists launched a nivellation, but not an arbitrary nivellation, rather a two-headed: your art is not better than our intoxicated fantasies (which are often really good), your art is not better than our found objects, game results, automatist exercises, chance methods (which are often really good), your art is not better than our silliest provocations and most speculatively headless pathetic gestures (which are not good at all, but entirely on level with much of bourgeois culture).
Dada accomplished much poetic results that cannot be reduced to anti-art: an emblematic incarnation of the radical negation and the radical departure as a starting point, automatic writing, chance methods in general, the poems of Huelsenbeck, Arp, Schwitters, Serner, Breton, Soupault, Tzara, Eluard, Péret and Kassák, the paintings of Ernst, Grosz, Arp, Duchamp, Ray, Picabia, the photography of Ray and Schad, the collages of Ernst, Hausmann, Heartfield, Höch, Charchoune, Citroën, Schwitters, the assemblages of Hausmann and Schwitters, the sculptures of Arp, Täuber-Arp and Schwitters, the films of Eggeling, Clair and Richter, yes even the sound poems of Ball, the quasitheoretical speculations of Tzara, Arp, Picabia and Duchamp, the chaotically experimental collective poems and noise music, the cultivation of the soirée format, the particular typography, etc etc.
The major part of such concrete poetical results and the methodology that gave rise to them were integrated into surrealism. Within surrealism, the privileged position of art has been denied, but without raising quietist rules of abstention; a poetic experimentation has been cultivated inside and outside art. The forms that were demonstrated for cultivating poetry outside the poem (usually not original for surrealism but realised also in romanticism, symbolism, dada and russian futurism) were picked up by the situationists and proclaimed to be the only legitimate expressions of poetry. And some time after the formulation of that theory, the situations found some support in identifying it with situations of social revolt.
But that was around the same time as the situationist movement split, partly over the question of art. But it must be admitted that those art historians are right who claim that the situationist movement did not split in a simple contradiction between artists and political activists. Both sides had artists, and neither side had political activists in any modern sense of the word; both had an interest in artistic and political concerns. Both wanted to negate art and continue making art. But one side had an artistic praxis at its base, which banalised the poetic by identifying it with this spontanistic praxis of theirs, and they developed theoretically inferior theories where radical art was paranoically-querulantly identified with freedom of speech; their political activity was noisy, querulantic and populistic. The other side avoided any basis in artistic praxis, and thereby made the poetic into something abstract since it could only be concretised in theoretical examples, and they developed an advanced and coherent theory by focusing on the field of social theory; their political activity was the intellectual leftists' usual positionings visavis ongoing struggles which they had no direct relation to (but they focused on important aspects that few others saw, and eventually the situationists and the ongoing struggles came closing in to each other and the situationists became activists too). One side's art was the other's anti-art, similar to the point of confusion, a self-righteous noisy mix of spontanism and propaganda (not without poetic ingredients).
* * *
Within surrealism, there has been a continual insistence on the confinedness, rottenness and ideological character of the art sphere; and an emphasis that those meaningful activities that many people would like to direct there could advantageously be cultivated in completely different connections, openly collective, experimental, playful and nonconformist ones; either in the surrealist movement itself or in local initiatives, on-the-side forums and utopian workshops, festivals or mystifying everyday initiatives. Many like to emphasise the polemical denial of the art sphere further, and when this is combined with an interest in the situationists' social-theoretical criticism of the image, there are occasional attempts to launch moratioria against some or all forms of artistic creation.
In fact, the surrealist manifesto of 1924 was nurtured by the vanguardist hope that automatism and surrealist games and mediality shortly would completely replace artistic concerns and the entire art sphere. This soon came to a disappointment, not the least since it turned out that questions that were in one way or another artistic questions remained central even for the surrealists themselves and seemed partly central in the cultivation of poetry. Successively these claims were weakened until abandoned with the 1929 manifesto (where surrealism effectively ceased being a vanguardism).
Yes, if the situationist movement in its entirety is seen like an extremist sect within the broad surrealist movement, then the Situationist International after the split 1962 was one such instance of denial-moratorium. And at the same time it held exhibitions and designed journals, and insisted that this was something completely different than the confusingly similar art.
The Stockholm surrealist group too suggested a moratorium in the declaration "Open letter to Guy Girard" in the 90s. No formal evaluation has been done of this, but it became obvious that none of the extra-artistic forms at hand were completely satisfactory substitutes for the directions of investigation collected in artistic creation.
Then the Madrid surrealist group came with their declaration eventually widespread as "The false mirror". In the original version this text relaunches the situationist critique, but makes an explicit exception for the artistic praxis of surrealism itself. Over time however, application was sharpened, and led to the current point where the Madrid group has an apparently complete inner ban on production of images (which strangely enough mainly covers painting, while documentary photography and poetic writing can go on) and still keep arguing for it within the surrealist movement.
And art-stopping can still be relevant, mainly as an experiment. A moratorium against artistic creation in the right situation is really an interesting way to explore what ways the creative impulses will then take, and may reveal new possibilities. A moratorium that is permanented becomes ideology. A moratorium which isn't even a moratorium but excepts one's own praxis is not just ideology but pure self-deception and marketing.
* * *
"Art for art's sake" is on the literal level obviously pointless, but the formula has occasionally been one to gather around to hold various utilistic demands on art at bay, defending creativity in accordance with inner necessity against various political and commercial decrees. Nowadays, it seems like the vast sphere of antiart and neighboring conceptual art, performance art and political art (selfbiographical art, postmodern art, etc etc) strangely subscribes to it in quite another conditional sense, wanting to paradoxically conserve the privileged place of art while claiming the obsoleteness of traditional criteria (or any criteria at all) so that the art sphere simply becomes a pool of available resources that we can all compete for in a big free-for-all. Some are happy with securing exposure for their political propaganda (usually exposure in confined art connections where it makes very little sense), some are happy to remain underground artists as long as they get regular stipends and grants, while many are violently competitive over the favors of the bureaucrats (on stipend boards etc) and intermediates (agents and gallery owners) and the sales figures - increasingly less as a means of even old-school humanist-style bourgeois "personal development" and increasingly less with the actual art as their argument; increasingly more as a naked competition game about impressive cvs, useful contacts and effective marketing strategies. For many bourgeois feminists, some upward-mobile working class heroes, and for some ultraliberal cynics in general, the right to make a career (also without really having anything to say) becomes a political agenda itself.
The only radical general view on art remains that creativity must accept no external decrees, and no isolation from other areas of life. It is then of uttermost importance that the latter must be implimented not in the reduction of art to already available utilistic concerns (income, propaganda), but quite on the other hand, the demand to adapt daily life to the inner necessities and the profound curiousness and overall creativity that can't be confined to art.
Thus, the point where art by its own dynamics will and must coincide with politics (even in the narrow sense of the word) is in the struggle against work. The ongoing struggles to reduce the workday, to subvert work ethics, to find alternative collective solutions, to defend play and laziness and mad herculean tasks, is also the most immediate political question of art, and the one where it may make sense to be an activist in the role of artists (apart from that it is very difficult to see how artists would be politically active as artists rather than as anybody, or not). The immediate need to secure time and circumstances for everybody to do what seems meaningful and to be able to organise their sociality and habits according to real demands of creativity and curiosity rather than this ever hardening imposed nonsense, which not just exhausts and exploits, but poisons the spirit and recreates life in its own image.
The art sphere needs to be set aside, not inflated by incorporating thousands of vain gestures against it. Bickerings over the concept of art, over recognition as artists, over the distribution of subsidies, have very little to do with the human creativity, imagination, curiousness and playfulness that will keep going on in other spheres in life, and, for the time being, even in art.
Mattias Forshage
19 Şubat 2012 Pazar
Gerçeklik Terörü Manifesto / Periferi Kolektif- Declaration of Reality Terror /PeriFERİ Collective
Gerçeklik Terörü Manifesto / Periferi kolektif
Declaration of Reality Terror / Periferi Collective
Biz sıramızı savdık :
Our turn is over:
Arazi ve toprak keneleri,
Property and dirt ticks,
Emlakçılar,
Realtors,
Barınma hakkı gaspçıları,
Boarding right grabbers,
Konut ve morgıç spekülatörleri,
Housing and mortgage speculators,
Borsa tüccarları,
Stock traders,
havari brokırlar,
Saint brokers,
Hava tahmini uzmanları,
Weather forecast experts
Avm (= alış veriş merkezi) sosyologları,
Mall sociologists,
Banka / finans patronları,
Bank/finance patrons,
Ana akım medya tellalları,
Mainstream media tellals,
İktidar sevicileri,
Power lesbians,
Pezevenkler,
Pimps,
Geri dönüşüm tröstleri,
Recycling trusts,
Küresel sermayedarlar,
Global capitalists,
Gıda teröristleri,
Food terrorists,
Temiz su havzası gaspçıları,
Clean water shed usurpers,
Gdo ve organik gıda sevicileri,
GMO ve organic food lesbians,
Endüstri cambazları,
Industry acrobats,
Sanayi toplumu kahyaları,
Industrial society butlers,
Ultramega patronlar,
Ultra-mega bosses,
Falcılar,
Fortunetellers,
Kentsel dönüşüm jonglörleri,
Urban transformation jugglers,
İnanç simsarları,
Belief brokers,
Köy kurnazı yok satıcılar,
Crafty redneck air sellers,
Homofobikler,
Homophobics,
Ayrımcılar,
Discriminators,
Megakapitalist tilki-tüccarlar,
Mega-capitalist, foxy vendors,
Marka doğurganlar,
Brand breeders,
Demokrasi ihracatçısı bezirganlar,
Democracy exporting merchants,
Uyuşturucu ve silah - savaş ve de militarizm kompetanları,
Drug-and-weapons-and-wars-and-militarism experts,
Majörler,
Majors,
Sanat satıcısı küratörler,
Art selling curators,
Sansürcü galeriler,
Censoring galleries,
Müzelerde kara para aklayanlar,
Money launderers in museums,
Cahil politikacılar,
Ignorant politicians,
Sanal dünya soytarıları,
Virtual universe pranksters,
Nükleer lobi paspasları,
Nuclear lobby mats,
Hes trapezcileri,
HES aerialists,
Otomobil ve otoyol müteahhitleri,
Automobile and highway contractors,
Tüketim oryantasyonistleri,
Consumption orientationists,
Küresel organ mafyasına çanak tutan doktorlar,
Global-organ-mafia-enabler doctors,
Irkçı sağlıkçılar,
Racist healthcare people,
Prozac psikiyatristleri,
Prozac psychiatrists,
“Tam ekran” zebanileri,
“Full screen” hellhounds,
İletişim iblisleri,
Communication devils,
Reklam sektörü Marksistleri,
Advertizing Marxists,
Sosyal adalet yıkayıcıları,
Social justice washers,
Bukalemun siyasetçiler,
Chameleon politicians,
Öngörücüler,
Predictors,
İnsan mühendisleri :
Human engineers:
İlaç için hastalık,
Disease for treatment,
Tüketim için ihtiyaç,
Necessity for consumption,
Talep için arz,
Supply for demand,
Silah için savaş,
War for weapons,
Paranoya için korku,
Fear for paranoia,
Şizofreni için sanal ağlar,
Virtual networks for schizophrenia,
Aşı için pandemi,
Pandemic for vaccination,
Neoliberal tüketim toplumu için birey,
Individual for neoliberal consumption society,
Cehalet için magazin,
Magazine for witlessness,
Yeni emperyalizm için “ devrim “
“Revolution” for new imperialism
Tasarlayanlar :
Designers:
- Petrol için kan ; elmas için kan ; silah için kan ; tohum için kan: için –
Blood for oil; blood for diamonds; blood for weapons; blood for seeds: drink it -
: Biz sıramızı savdık
: Our turn is over
Declaration of Reality Terror / Periferi Collective
Biz sıramızı savdık :
Our turn is over:
Arazi ve toprak keneleri,
Property and dirt ticks,
Emlakçılar,
Realtors,
Barınma hakkı gaspçıları,
Boarding right grabbers,
Konut ve morgıç spekülatörleri,
Housing and mortgage speculators,
Borsa tüccarları,
Stock traders,
havari brokırlar,
Saint brokers,
Hava tahmini uzmanları,
Weather forecast experts
Avm (= alış veriş merkezi) sosyologları,
Mall sociologists,
Banka / finans patronları,
Bank/finance patrons,
Ana akım medya tellalları,
Mainstream media tellals,
İktidar sevicileri,
Power lesbians,
Pezevenkler,
Pimps,
Geri dönüşüm tröstleri,
Recycling trusts,
Küresel sermayedarlar,
Global capitalists,
Gıda teröristleri,
Food terrorists,
Temiz su havzası gaspçıları,
Clean water shed usurpers,
Gdo ve organik gıda sevicileri,
GMO ve organic food lesbians,
Endüstri cambazları,
Industry acrobats,
Sanayi toplumu kahyaları,
Industrial society butlers,
Ultramega patronlar,
Ultra-mega bosses,
Falcılar,
Fortunetellers,
Kentsel dönüşüm jonglörleri,
Urban transformation jugglers,
İnanç simsarları,
Belief brokers,
Köy kurnazı yok satıcılar,
Crafty redneck air sellers,
Homofobikler,
Homophobics,
Ayrımcılar,
Discriminators,
Megakapitalist tilki-tüccarlar,
Mega-capitalist, foxy vendors,
Marka doğurganlar,
Brand breeders,
Demokrasi ihracatçısı bezirganlar,
Democracy exporting merchants,
Uyuşturucu ve silah - savaş ve de militarizm kompetanları,
Drug-and-weapons-and-wars-and-militarism experts,
Majörler,
Majors,
Sanat satıcısı küratörler,
Art selling curators,
Sansürcü galeriler,
Censoring galleries,
Müzelerde kara para aklayanlar,
Money launderers in museums,
Cahil politikacılar,
Ignorant politicians,
Sanal dünya soytarıları,
Virtual universe pranksters,
Nükleer lobi paspasları,
Nuclear lobby mats,
Hes trapezcileri,
HES aerialists,
Otomobil ve otoyol müteahhitleri,
Automobile and highway contractors,
Tüketim oryantasyonistleri,
Consumption orientationists,
Küresel organ mafyasına çanak tutan doktorlar,
Global-organ-mafia-enabler doctors,
Irkçı sağlıkçılar,
Racist healthcare people,
Prozac psikiyatristleri,
Prozac psychiatrists,
“Tam ekran” zebanileri,
“Full screen” hellhounds,
İletişim iblisleri,
Communication devils,
Reklam sektörü Marksistleri,
Advertizing Marxists,
Sosyal adalet yıkayıcıları,
Social justice washers,
Bukalemun siyasetçiler,
Chameleon politicians,
Öngörücüler,
Predictors,
İnsan mühendisleri :
Human engineers:
İlaç için hastalık,
Disease for treatment,
Tüketim için ihtiyaç,
Necessity for consumption,
Talep için arz,
Supply for demand,
Silah için savaş,
War for weapons,
Paranoya için korku,
Fear for paranoia,
Şizofreni için sanal ağlar,
Virtual networks for schizophrenia,
Aşı için pandemi,
Pandemic for vaccination,
Neoliberal tüketim toplumu için birey,
Individual for neoliberal consumption society,
Cehalet için magazin,
Magazine for witlessness,
Yeni emperyalizm için “ devrim “
“Revolution” for new imperialism
Tasarlayanlar :
Designers:
- Petrol için kan ; elmas için kan ; silah için kan ; tohum için kan: için –
Blood for oil; blood for diamonds; blood for weapons; blood for seeds: drink it -
: Biz sıramızı savdık
: Our turn is over
13 Şubat 2012 Pazartesi
Gerçeklik Terörü istim üzerinde...
Periferi'nin Gerçeklik Terörü sergileri zamandaş olarak Mayıs 2012 de açılıyor. Yurtiçi ve dışından konseptle bağlantılı üretim yapan çok "sıkı" bir ekiple hazırlıklar heyacanla sürüyor. Kuşkusuz bu hareket; özgür imge, bağımsız sanat, karşıt kültür anlamında önemli bir çabadır. Sansüre, kitleleşmeye, kültür endüstrisine, sinik kolaycılığa, "miş gibi" olma hallerine karşı da bir hamledir.
Yıkım 2011'de yaratılan enerjinin daha üst boyuta taşınacağı bu kampanyanın havai fişekleri yakında belirecektir.
Yıkım 2011'de yaratılan enerjinin daha üst boyuta taşınacağı bu kampanyanın havai fişekleri yakında belirecektir.
8 Şubat 2012 Çarşamba
ANGYE GAONA’s Freedom Cannot Be Taken Away!
20th century; has been bowed out to inventory of history by leaving its dark shadow of concentration camps, atomic weapons, fascism, blood sheds, consumption sanctuaries, glittering spectacles, to new century of ours. This shadow is a cradle song of horror which is in imical to life as well as to freedom and in the different parts of the world by the waves of restraint, censor, prohibition, collective arrestment, it keeps making records into its dark crime book.
The last crime entered in to this inventory is the unjust accusation and defemation that Angye Gaona, Colombian Surrealist Poet, Artist and Activist has been subjected to. The crime that Gaona has actually committed is to produce with 150 year old ethics of the avant-garde. What does this crime refer to?
In her articles and interviews, Gaona has defended the rights of natives who has been killed by paramilitary gangs with the order of landowners, the rights of syndicators and the labor movement under the consistent pressure of industrialists supported by the government. Additionally, she named the current government of Colombia as “terrorist”.
As a result of this, she has been charged with “rebellion” by the government. The first case filed in 2011 against has been dismissed thanks to international pressure. Colombia’s “low density war” government who could not condemn Gaona as a criminal of thought, chose the way of a dirty provocation and it added “drug trafficking” accusation into the second case file in addition to “rebellion”.
With this false accusation, Colombian government not only incriminated Gaona’s reputation, but also prevented her leaving country as a political refugee. The case whose first hearing in 23 January 2012 took place in Cartagena de Indias, was with request for 20 years of imprisonment and she has been taken under home arrestment in a small “favela” with her daugther during the whole law suit process. The first result of this in practical terms was the prevention of her attendance to International Surrealist Exhibition took place in Pennsylvania in January 2012.
Now, we, the fellow poets, artists and activists from different countries, would like this false accusations against Angye Gaona to be dismissed. The government which is annoyed by the association of Gaona’s art and thoughts with the struggle for freedom of these thoughts in daily life, it presents a “reality terror” by re-creation of a lie as a “realm”, by producing/consuming/re-producing it through its attached media/public opinion.
Beyond any doubt, as intellectuals and artists of countries such ours, we have acquaintance with this sort of “fake reality” attacks created by the daily show joined with the power and the capital. In fact, this mis-en-scène taking place in Colombia right now, is not very far from the definition of “terror” recently made by Turkish government spokesman. The transformation into the offical politics of this approach which is put forward with the postulate of that the crime is committed by the painter with canvas and poet with line, with no doubt will coincide with the sad times that Angye Gaona suffers from right now.
In this sense, we take this support of intellectuals, artists and poets of Turkey as also a step of awareness which is to be formed against censors, prohibitions and inquisitions in our own country. In conclusion, Gaona is free as a poet and a Surrealist and the charges against her would only imprison her physical being. There is no such “raison” in human history which can accomplish locking up one’s liberated conscience, thoughts, dreams and imagery. Not the prohibitors or censor examiners, but history remembered and will remember only the ones against them.
Surrealist Action Turkey
February 2012, Istanbul
Translated from Turkish into English by Hande Koçak
The last crime entered in to this inventory is the unjust accusation and defemation that Angye Gaona, Colombian Surrealist Poet, Artist and Activist has been subjected to. The crime that Gaona has actually committed is to produce with 150 year old ethics of the avant-garde. What does this crime refer to?
In her articles and interviews, Gaona has defended the rights of natives who has been killed by paramilitary gangs with the order of landowners, the rights of syndicators and the labor movement under the consistent pressure of industrialists supported by the government. Additionally, she named the current government of Colombia as “terrorist”.
As a result of this, she has been charged with “rebellion” by the government. The first case filed in 2011 against has been dismissed thanks to international pressure. Colombia’s “low density war” government who could not condemn Gaona as a criminal of thought, chose the way of a dirty provocation and it added “drug trafficking” accusation into the second case file in addition to “rebellion”.
With this false accusation, Colombian government not only incriminated Gaona’s reputation, but also prevented her leaving country as a political refugee. The case whose first hearing in 23 January 2012 took place in Cartagena de Indias, was with request for 20 years of imprisonment and she has been taken under home arrestment in a small “favela” with her daugther during the whole law suit process. The first result of this in practical terms was the prevention of her attendance to International Surrealist Exhibition took place in Pennsylvania in January 2012.
Now, we, the fellow poets, artists and activists from different countries, would like this false accusations against Angye Gaona to be dismissed. The government which is annoyed by the association of Gaona’s art and thoughts with the struggle for freedom of these thoughts in daily life, it presents a “reality terror” by re-creation of a lie as a “realm”, by producing/consuming/re-producing it through its attached media/public opinion.
Beyond any doubt, as intellectuals and artists of countries such ours, we have acquaintance with this sort of “fake reality” attacks created by the daily show joined with the power and the capital. In fact, this mis-en-scène taking place in Colombia right now, is not very far from the definition of “terror” recently made by Turkish government spokesman. The transformation into the offical politics of this approach which is put forward with the postulate of that the crime is committed by the painter with canvas and poet with line, with no doubt will coincide with the sad times that Angye Gaona suffers from right now.
In this sense, we take this support of intellectuals, artists and poets of Turkey as also a step of awareness which is to be formed against censors, prohibitions and inquisitions in our own country. In conclusion, Gaona is free as a poet and a Surrealist and the charges against her would only imprison her physical being. There is no such “raison” in human history which can accomplish locking up one’s liberated conscience, thoughts, dreams and imagery. Not the prohibitors or censor examiners, but history remembered and will remember only the ones against them.
Surrealist Action Turkey
February 2012, Istanbul
Translated from Turkish into English by Hande Koçak
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)