RUHUN SOKAK GÜRÜLTÜSÜ DÜŞ RİTMİNDE

THE DIN OF STREET SPIRIT SOUNDS IN THE RYTHME OF DREAMS

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Bir Tahrip Koleksiyonu


Nisan ayı ortalarında Tahrik Raporu etkinliklerinin düşünce notlarını almaya başlamıştım. Aklımda sürekli dolanan kavram, radikal öznelliğin gündelik gösteriyi bozmak için tahrik çabalarına karşı; sistem(biz ona toplum da diyebiliriz) sürekli tahrip etmektedir. Ve hatta tahrip etme eylemini sürekli yeniden-yeniden üretmektedir. Yaşanmışlıklar, kültür, çocukluk, aşk, beden, mimari, sanat sürekli tahrip edilmektedir.

Bu düşünce akış sürecinde Fulya Çetin’in sergisine tanıklık etmem bende karmaşık hisler uyandırdı. Ben tahrik çabasından tahribin gerçeklik terörü üzerine sorgulamalara girişirken, Fulya Çetin de tahrip gerçekliğinin üstünü kanırtarak bir tahrik yaratma uğraşına girmişti. İkircikli bir temas ve dejavu…

Sonsuza Giden Yol: Entropi
Zamanın ağır izleri kuşatmış bizleri, çepeçevremizi. Doğuma karşı ölüm, çocukluğa karşı yaşlılık, deneyime karşı amnezi, canlı olana karşı suni; sürekli yıkıma akan koşu, ayarsız bir saat.

Çocuk parkları, usul sahil kenarları, terk edilmiş binalar… Bunların hepsi kendi içlerinde bir aura, daha doğrusu manyetik alan taşır. Çocukların, delilerin, ayyaşların, seyyahların bu alanları sevmesi boşuna değil. Ama yıkımın, tahribin güçleri de bu alanlar da zaman içinde yerleşir, kök salar. Radikal öznellik belki de bu ölü doğa ile kurabildiği telepatik bağ sayesinde; eskimiş, yıkılmaya yüz tutmuş uzayların taşıdığı devrimci enerjinin farkındadır. W. Benjamin’in altını çizdiği gibi sürekli bu mekanları arşınlar.

90’lı yıllarda Stockholm Sürrealist Grubunun ortaya attığı Atopos(değersiz mekanlar) fikri, Benjamin’in mirasının günümüzdeki bir yansımasıdır.

Çetin’in Koleksiyonu
Zamanın tahripkar izleri sadece mekanlardan değil, onların içinde yaşayan insanların yüzlerinden, bedenlerinden de okunur.

Köhneyen mimariye eşlik eden yaşlanmış bedenlerin kürkler, genç bedenlerin ise çiçekler içinde olmasındaki keskin kara mizahı ve acıyı görmek gerek. Ona bağlı olarak çiçek desenli kağıtlı duvarları süsleyen doldurulmuş hayvanların negatif diyalektiğini de…

Örneğin eşyalar işlevleri ile dünyamızda var olur, yaşamlarımızın birer parçası olurlar. Bomboş bir askı sırasının ya da terk edilmiş pabuçların zihnimizde uyandırdığı şey hüzündür. Devrilmiş, batmaya yakın bir teknenin, iş makinelerinin yıktığı bir binanın taşıdığı sessiz melankoli gibi…

Sonuçta hepimiz bu dünyada kiracıyız. Zamanın ağır izleri ile çıkıyoruz ‘yaşam’ dediğimiz yokuşu; yalnızız.

Çetin’in koleksiyonu yarattığımız, parçası olduğumuz ya da görmesek daha iyi olur-dediğimiz tahribatlarımızı; alıp yüzümüze vuruyor. Sapkın ve ikircikli…

Rafet Arslan
Mayıs 2010

PS:
Fulya Çetin “Tahrip Koleksiyoncusu” Sergisi
Tarihleri: 28 Nisan - 21 Mayıs 2010
Mekan: 44A Sanat Galerisi
Ahmet Fetgari Sok.44/A, Teşvikiye

Hiç yorum yok: