RUHUN SOKAK GÜRÜLTÜSÜ DÜŞ RİTMİNDE

THE DIN OF STREET SPIRIT SOUNDS IN THE RYTHME OF DREAMS

19 Ocak 2012 Perşembe

“bağımsız sanat” mülakatı

Rafet Arslan'ın S.E.T adına Osman Odabaş ile  yaptığı “bağımsız sanat” mülakatı


1) S.E.T. günümüz güç odaklarının imaj ve iktidar poltikalarına karşı nasıl bir yerde duruyor?



2) S.E.T.'in Türkiye'de güncel sanata bakışı nedir? Güncel sanatın sanat kurumlarındaki pasif ve kurumsallaşmış tutumlarına karşı sunduğu alternatifler nelerdir.(mesela aktivizm bunlardan biri mi?)



1-2: Sürrealist Eylem Türkiye, yaklaşık 8 yıllık varlığında kendini, sanat ve hayatın kesişim noktasında, bağımsız ve otonom bir yapı olarak ifade etmiştir. Bizim için "güncellik" gündelik hayata müdahale etmek olmuştur ve buna bağlı olarak sanatı da, yükselen imajlar, modalar ötesinde ruhsal bir şekilde oluşturan bir mecraya denk gelir. Güncel bir avangard söylem/eylem yaratma derdindeki S.E.T oluşumu, her türlü iktidarın dışında ve uzağında bir pratik oluşturur; ki sanat piyasası iktidarı da bu başlığa dahildir.



Hayatın, sokağın içinden gelen bir hareket olarak S.E.T aktivist tutuma, duruşa önem verir. Ama düşün-üretim-eylem sahası oldukça geniştir. Bu bir sergi, graffiti, performans ya da web üzerinden bir otonom alan olabilir. Bağımsız sanat hareketi ve bununla güçlenecek karşıt kültür cephesi çeşitli araçlar, formlar, medium'lar kullanabilir. Kirli form yoktur; asıl olan yaratıcıların duruşu, niyeti ve bunun ne şekilde hayata geçtiğidir.



3) Bugün sermaye sadece sanat eserini değil, eserin öne sürdüğü eleştiriyi, ideolojiyi de meta haline getirip pazarlayabiliyor. Politik-eleştirel-muhalif sanatın günümüzde bu açıdan bakıldığında nasıl bir yeri var?



3-Bizce; üretimin öznedeki "biricik" hali, düşünsel süreci ve tinsel enerjisi önemlidir. Ve bu idrak süreci ile sonucunda çıkan üretimler, piyasanın beğeni, kriter, starlık sistemi gibi kuralları ötesine geçer. Burjuvazi yüzyıllardır sanat eserini alınır ve satılır bir metaya indirgemiştir ve nitelikli bir burjuva begeni her zaman en radikal estetik formlara ilgi duyar. Ama sanat, bu ve benzeri rasyonalitelerin ötesinde akıl dışına yakın bir mevzide konumlanmıştır. Sanatçı(eğer mirasyedi değilse) iş satmak zorundadır; ama asıl esaret "düşlediğini" yapmamak; piyasasının öne çıkarttığı formlara, söylemlere teslim olmaktır. Bu manada sanatçı kendi için üretir, tepkisini, kendi manifestosunu ortaya koyar; ama kapital buna bir fiyat biçip, dolaşıma sokuyorsa, ihtiyatlı bir mesafeden süreci izler ve kendi hissettiği üretimine devam eder.



4) Sizce günümüzde Türkiye'de yapılan Yıkım 2011 ve benzeri sergiler, kolektif bir bilinçlenmeye yardımcı olabiliyor mu? (Toplumsal sorunlara çözüm önerisi mi getiriyor? Mesela örnek olarak: cinsiyetçiliğe yönelik bir çok eser ve sergi üretildi ama bunlar bu sorunun çözümünde ne kadar etkin bir rol sahibi.)





4- S.E.T. toplumsal sorunlara yanıt vermek, çözüme katkı bulunmaktan çok toplum düşmanı bir rota izler. Zaten bu duruşun hassasiyetine verdiğimiz önem doğrultusunda Yıkım 2011 süreci içersinde; sergi/forum/mecmua gibi "açık" ve geniş çalışmalar için bir model olarak Periferi imzasını kullanmaya başladık. Periferi de bağımsız ve disipliner kısıtlamalar ötesinde disiplinsiz/mutant kollektiviteler yaratarak bir karşıt kültür cephesinin oluşumuna destek olmak niyetindedir.



Kültür endüstrisi normları, söylemleri içersinde yapılan güncel politika, kimlik siyaseti, toplumsal sorumluluk projeleri ya da politik doğruculuk hamleleri ile aramıza kesin ve net bir sınır çizgisi koyma gailemiz var. Yerel ya da güncel olmaktan öte, evrensel ve ruhsal başlıklarda anti-politka üretme derdindeyiz. Kimse kimseyi bilinçlendiremez, sanatın işi soru sormak/sordurtmak olabilir en fazla, kollektif üretim ise harekete geçmeye teşvik.



5) Yıkım 2011 gibi sergiler sizce sanat kurumu altında yapılabilir mi? bu durum bağımsız haline göre neleri değiştirir, kısaca kurum eleştiriyi ne derece denetleyebilir?



5- Yıkım 2011'in çok öznel ve her zaman tekrarı mümkün olmayan bir deneyim olduğu kanaatindeyim. Her zaman, hayatının bir yılını bu çapta bir emeğe feda edecek insanlar bulunamaz. Bu yüzden kurumlar ile birlikte iş yapmak gerekebilir, ama bağımsız sanat kurumları projesini hayata geçirecek bir alan olarak bakar; aslolan kollektifin öznel bağımsız varoluşu ve kendi kampanyasıdır.



Bu çizgi, düzey çok yoğun emek ve bunun sürekliliği/istikrarı ile kazanılabilir. Bunun dışındaki şartlarda kurumun denetleme niyeti öne çıkabilir. Kazanılmış alanlar yok, kazanılacak alanlar var; karşıt kültür cephesi bu uzun ve zor menzilde kararlılıkla kendi çizgisinde ısrar etmelidir.

Hiç yorum yok: