RUHUN SOKAK GÜRÜLTÜSÜ DÜŞ RİTMİNDE

THE DIN OF STREET SPIRIT SOUNDS IN THE RYTHME OF DREAMS

20 Mayıs 2008 Salı

Temiz Bir Düş mü?


Gücün Kiri, Ruhun Sessizliği

26 nisan 1986 sabahı Çernobil kentinden atmosfere dağılan fisyon ürünlerinin etkisi, sistemin tüm Harrison Bergeroncu güdülemelerine rağmen unutulmayacak izler bıraktı. Nükleer kalıntıların ürettiği radyoaktif bulutun kalıtsal etkileri hala dünyada hissediliyor. Oysa; kazadan 7 yıl önce Mike Gray’in kitabından uyarlanan bilimkurgu filmi The China Syndrome’un önbilici uyarısına rağmen.

Enerji; 21. yüzyıl dünyasında egemen güçlerin en büyük savaş alanıdır. Nükleer silah üretimi bahanesi ile Irak’a yapılan ve 1,5 milyon insanın ölümüne yol açan işgalin perde arkasında
Irak petrolüne egemen olma niyeti olduğunu artık tüm dünya biliyor. Nükleer gücün enerji üretimi dışındaki diğer ve çok daha tehlikeli tüketimi olan nükleer silah üretimi bahanesi ile uzun zamandır İran üzerinde küresel manipülasyon dalgası yaratılıyor. Çokuluslu şirketlerin vurucu gücüne soyunmuş ABD’nin elindeki kitlesel imha silahlarını sorgulama imkanı bile yokken. Bu noktada ülkemizdeki aşırı milliyetçi kesimlerin nükleer santral projeleri yanında atom bombası üretme hayallerini de düşünmek gerekir. Tabii AB’nin ve Rusya’nın da dünya enerji pazarında farklı çokuluslu şirketler üzerinden güç satrançlarında oynadığı rolleri de unutmadan.

İnsan-Ötesi Dünya Kapitalizmi

22 yıl sonra Çernobil; çokuluslu enerji kartellerinin gelişkin kuzey ülkelerinin toplumlarına kabul ettiremeyeceği bir enerji türünü, geri bıraktırılmış ülkelere ikame ederek kendi insan-ötesi sistemlerini devam ettirmektir.Eskiden bu dev şirketlere 20. yüzyılın hümanist jargonuna bağlı olarak üretilen söylemle yapılan ‘insanlıkdışı’ nitelemesi artık doğru olmayacaktır. Frederic Jameson’un 1980’li yıllarda çokuluslu kapitalizmin kültürel mantığını araştırırken yaptığı post-modernizmin ‘insan-ötesi’ bir sisteme dönüştüğü tespiti önemlidir. Aynı dönemlerde cyberpunk bilimkurguyu oluşturan genç yazarlar ulus-devletlerin çözüldüğü tek kutuplu bir dünyaya dair disütopyalar üretiyorlardı. Bu dünya çokuluslu şirketlerin egemenliğinde, tür olarak insanın artık tedavülünün dolduğu-cyborglaştığı bir evreni resmeder. İlk akla gelen örneği olarak ta William Gibson’ın efsanevi Spawl üçlemesini gösterebiliriz. Seri aristokratik aile kapitalizminden sıcak paranın sınırsız dolaşımı ve nano-teknoloji merkezli yeni ve tam anlamıyla önce ulus- ardından insan ötesi bir yeni kapitalizmin egemenlik sürecini insana dair kalıntıların yıkım süreciyle beraber melankolik bir dil ile anlatır.

Bu günün dünyasında ilaç ve ona bağlı uyuşturucu sektörünün gelişimi, tıp ve ona bağlı organ ticaretinin gelişimi, insan ticaretini ve gelişen yeni kölecilik biçimlerini, küresel enerji satrancını ve ona bağlı silah tekellerinin oburluğunu yan yana getirdiğimizde cyberpunk’ların karanlık gelecek tasvirlerinin çoktan gerçekleştiğini görebiliriz. Sistem; cyberpunk’ların çok önemsediği filozof Baudrillard’ın söylemiyle artık insan ve Gerçek ötesi bir simülasyon evreninin oluşumuna yol açmaktadır. Gündelik yeniden üretim-tüketim-üretim sarmalını işgal eden medyanın, internetin , küresel kültürel ucubenin , reklamcılığın yarattığı sanal bir uzamın içine hapis olarak Gerçek’e dair elimizde son kalan kırıntılarını da tüketmeye çalışıyoruz. Simgesel düzen; ona bağlı olarak imgesel evren, imgesele bağlı geri dönüşlü olarak simgesel düzenin döngüsel bir kabus dizini. Her şeyi egemen gücün belirlediği gerçekliğin tasarlanmış modellerinin sürekli yinelendiği fraktal düzen, dilin tekrarlanan bir kodlar düzeneğine çevrildiği ve insan denilen şey’in aşırı hırs, yekte, gençlik ve haz arayışına kilitlendiği bir yaratılmış evren.

Kirli Enerjiye Karşı Ruhun Temizliği

Nükleer yada termik; sürekli insanı, doğayı, atmosferi tehdit eden enerji kaynaklarına karşı güneş, rüzgar, su gibi doğal ve temiz enerji alternatifleri öne sürüldüğünde hemen temiz enerjinin pahalı maliyetinden ve kirli enerjinin ucuz tüketiminden bahsediyorlar. Doğanın yer altı, üstü ve atmosferle birlikte tüketimi, şimdiden başlamış çeşitli canlı türlerinin yok oluşu ve kapıda hazır bekleyen insan türünün yıkımı. Yaratılan tablo insan-ötesi yeni cesur dünyaya uygun olsa da; Gerçek’ine dair kalan artıkları alacak, son gemiyi bekleyen insan türü için ikirciklidir.

Temiz ama pahalı, doğayla uyumlu ama zahmetli enerjinin varlık ihtimali çizdiğimiz disütopik dünya resminde ancak naif bir hayal olarak beliriyor. Kendi düşleri ile köprüleri atmış, gerçeklik denilen sanal evrene haz arayışı ile bağlanmış, dil denilen hapishaneye kilitli insanlığın ona sunulan modeller ötesinde düşler kurması bile güçtür. Belki de yakın gelecekteki yıkımların yaratacağı erotik enerji, sanal gerçekliği sarsacak yeni radikal sorgulamalara kapıları açabilir. Yıkımın varlığını engellemek için mücadele etmek, ama karamsar haklılığın verdiği güçle yıkım sonrası yeni olasılıkları beklemek; 21. yüzyılın başında devrimci nihilizmin en büyük ikircikliliği olsa gerek. Önümüze diktikleri dayatmalara karşı çıkıp, Maldoror’un mirası ile yakın geleceğin hayaletlerini beklerken; ilk yapılacak eylem her kişinin kendi ruhuyla hesaplaşmasıdır. Ruhlarımızı ele geçirmiş bir sisteme karşı itaatsizlik şansımız yoktur. Dünyasal, enerjisel ve benzer temizliklerin ilksel anahtarı ruhun temizliğidir. Herkesin, kendi ruhuna bedenine sızmış sistem ile hesaplaşmasıyla; egemen dilin parçalanışı, sanal buz dağının yok oluşu, reddin imgesel ve simgesel düzende kendi gerçekliği yaratmasına yol açacaktır. Gerçek’in yıkıcı gücü karşısında tanrı yanında sistem de duramayacaktır. Hayal mi?
Rafet Arslan

Hiç yorum yok: